Bölüm 7

4.3K 555 751
                                    

17 yıl sonra Louis hala dudaklarında onu ilk öptüğü zamanki yanmayı hissedebiliyordu. O zamanlar Harry'nin de herkes gibi sadece gizemli çocukla çıkıyorum diyebilmek için onunla ilgilendiğini veya kendisini yakışıklı bulduğu için onunla olmak istediğini düşünmüştü.

Onu öperse ondan kurtulacağını sanmıştı ama bu sefer de kendisi aklını ondan alamamıştı. Zaten kurtulduğu falan da yoktu, Harry onu yemekhanede, okulun bahçesinde, spor salonunda veya herhangi bir yerde mutlaka yakalıyordu.

İkisi birlikte kütüphaneyi temizlemekle görevli olduğu zaman, Louis "Senden kurtulamayacak mıyım?" diye sormuştu. Harry sırıtmış, başını iki yana sallamış, "Beni bir kere öptün, bundan sonra ne yaparsan yap benden kurtulamayacaksın." demişti.

Louis şimdi o günlere dönmek için her şeyini feda ederdi. Tüm günü kütüphaneyi temizleyerek geçirmişlerdi ve Harry binlerce aptallık yaparak onu güldürmeyi başarmıştı.

Keşke tekrar gelseydi. Yine o parlak yeşil gözleriyle ona baksaydı, yine güzel parmaklarıyla yüzünü okşasaydı, yumuşak dudaklarıyla onu sevseydi.

Kafasından bunları geçirirken tekrar ağlamaya başladığını fark etmemişti bile. Şu son bir haftada o kadar çok ağlamıştı ki, artık gözlerinde yaş kalmayacağını düşünüyordu. Kalbini delip geçen bir özlemle Frank'i okuyordu. Bir hafta olmuştu ama daha kitabı yarılayamamıştı. Çünkü her cümleyi bin kere okuyordu, her cümleye bin kere ağlıyordu.

Luke artık içinin parçalandığını hissederek onun yanına oturdu. "Louis, sana bir şey söyleyeceğim." dedi. Louis'nin konuşmadığını, tepki vermeden elindeki kitabı okşamaya devam ettiğini görünce direkt haberi vermesi gerektiğini fark etti. "Louis, Ashton senin için Harry'nin telefon numarasını bulmuş. Mutfakta seni bekliyor."

Louis hızla elindeki kitabı yatağa bıraktı ve ayağa kalktı. Kulaklarının uğuldamasını, kalbinin gümbür gümbür atmasını umursamadan mutfağa doğru yürüdü. Ama o kadar zamandır bir şey yemiyordu ki, tansiyonu düştü ve bir an gözleri karardı.

O sırada yanlarına gelmekte olan Michael hemen Louis'nin koluna girdi, onun düşmesini engelledi. Luke da ayağa fırlayıp onun diğer koluna girdi. Louis bu hafta ölmezse bir daha da ölmezdi herhalde.

Onu zar zor mutfağa götürdüler, Ashton ve Calum'ın arasındaki sandalyeye oturttular. Louis başını Ashton'a çevirdi, kızarmış gözleriyle ona baktı. "Numarayı ver."

Ashton başını iki yana salladı. "Önce yemek yiyeceksin."
"Ashton ver şu numarayı!"
"Gerizekalı! Ölüp kalacaksın kenarda. Ya yemeğini yersin, ya da Harry'i bulmak için son umudunu yırtar çöpe atarım."

Ashton bunu söylerken elindeki kağıdı havada sallayınca, Louis onun  ciddi olduğunu gördü. Hiç istemediği halde, Calum'ın onun gözünün önüne soktuğu makarnaya döndü ve onun kendisine yedirmesine izin verdi.

Midesi o kadar küçülmüştü ki, tabağın çeyreğini anca yedi. "Yeter benimle oynadığınız. Verin şu numarayı." dedi yalvarır gibi. "N'olur artık verin, ben kafayı yiyeceğim!"

Sessizlik içinde, Ashton kağıdı ona uzattı. Louis titreyen eliyle kağıdı aldı, numaraya baktı. İçinde bir sürü ateş yanıyordu. Organları teker teker kül olurken yazılı numarayı tezgahta duran telefonuna tuşladı.

Aramakla aramamak arasında gidip geldiği o 10 saniye, cennetle cehennem arasındaki ince çizgi gibiydi. Ama sonunda cenneti seçti, onun güzel sesini duymayı seçti.

Bunun kendisi için cehennem olduğunu bilmeden.

Derin bir nefes alıp ayağa kalktı ve arama tuşuna dokundu. Titremeye devam ederek telefonu kulağına götürdü. Arkadaşlarının kendisini pür dikkat izlediğini biliyordu. Kısa sürede çağrı cevaplandı, Harry hattın ucundan "Harry Styles'ın telefonu, kiminle görüşüyorum?" diye sordu.

Louis onun pürüzsüz, kalın sesini duyduğu an beyninde bombalar patladı. Zeminin ayaklarının altından çekildiğini, dünyanın dönmeyi bıraktığını, duvarların ona doğru hareketlendiğini hissetti.

Ne çok özlemişti. Bu sesi duymayı ne çok özlemişti! Eskiden Harry'nin onun kulağına edildiğini, defalarca "Seni seviyorum." diye fısıldığını hatırladı. Her gün bu sesi duyduğunu, Harry'nin kendisine bu güzel sesle şarkılar söylediğini hatırladı.

"İyi günler, orada mısınız?" diye tekrarladı Harry. Louis nefes almayı o an hatırladı, oksijeni içine çekti. Anıları beden bulmuş da üstüne geliyormuş gibiydi. Bir kenarda Harry onun saçlarını okşuyordu, bir kenarda öpüşüyorlardı, diğerinde Louis onu kucağına oturtmuş saçlarını örmeye çalışıyordu.

Telefon yüzüne kapanınca, gözünün önüne gelen şeylerin hayal olduğunu anladı. Elindeki telefonu masaya bıraktı ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlayarak yere yığıldı. Bu sefer onu ayağa kaldırabilmek için dördü birden koluna girmek zorunda kaldı.

Ortalama 1 saat boyunca, Louis hiç durmadan ağladı. Hıçkırıkları evde yankılandı, çığlıkları ise içinde. Gerçekten ölüyordu. İçten içe, her saniye yeni bir hücresi can veriyordu.

Ashton sonunda dayanamayarak masadaki telefonu aldı, son çağrılardan Harry'nin numarasını açıp tekrar aradı. "Al şu telefonu, ona ağla. Ona anlat aşkını, ondan yardım iste. Biz seni kurtaramayız Louis. Toparlan ve onu geri kazan."

Louis kendisine verilen telefonu eline aldı. Michael "Onu yalnız bırakalım." dedi ve hepsi birden Louis'ye son kez bakıp mutfaktan çıktı.

"Harry Styles'ın telefonu, kiminle görüşüyorum?"

Güzel ses aynı şeyi söylediğinde Louis bu sefer dudaklarından bir hıçkırık kaçırdı. "Benim... Sevimli yaratığın."

Bir süre Harry hiç konuşmadı. Bu sırada Louis ağlamasını kontrol altına almaya çalıştı. "Harry, bir şey söyle."

"Ağlama. Bunun beni öldürdüğünü biliyorsun" dedi Harry biraz daha sustuktan sonra. Sesindeki tondan onun da ağladığı anlaşılıyordu. Şimdi ikisi de birbirine duyurmadan ağlıyordu.

Louis gözünü koluyla silerken "Seni görmek istiyorum." dedi. "Yalvarırım reddetme. Her gün yeni bir parçam ölüyor. Eğer seni görmezsem kül olacağım ben."

"Sen beni terk ettin." dedi Harry. İç çekmelerine bakılırsa hala ağlıyordu. Louis buna sebep olduğu için başını arkasındaki duvara vurdu. "Bak, her şeyi konuşacağız söz veriyorum ama seni görmem lazım."

Harry önce sessizliğe gömüldü, sonra "Tamam." dedi.

Ve başka hiçbir şey söylemeden telefonu kapattı.

FRANKWhere stories live. Discover now