Bölüm 10

4.6K 555 815
                                    

1 Nisan 2002, Doncaster

"Louis!"

"Louis!"

"Louuu!"

Harry arka arkaya bağırırken Louis aniden onun arkasında belirdi ve eliyle ağzını kapattı. "Bağırmasana şapşal, geldim işte. Babam evde." Harry onun sesini duyunca sırıttı ve elini ağzından çeksin diye avucunu yaladı. "Harry!" dedi Louis gülerek. "İğrençsin."

Harry kıkırdayarak onun koluna girdi, yürümeye başladı. "Ee, ilk randevumuzda beni nereye götürüyorsun maskeli çocuk?"

"Bu bir randevu değil. Sadece takılıyoruz."

"Hadi göl kenarına gidelim, klişe ama ilk randevu için ideal."

Louis yürümeyi bırakıp ona baktı. "Harry, sana bunun bir randevu olmadığını söylüyorum." diye yineledi. Harry onu çekiştirerek yürümeye devam etti. "Senin ne söylediğin kimin umrunda, ben seninle birlikte olmak istiyorum ve ben bunun bir randevu olduğuna karar verdim."

Şımarıkça konuşarak Louis'yi güldürmeyi başardı. Ve sırf o güldü diye içinde çiçekler açtı. Kalbinden dışarı taşan bir mutlulukla başını onun omzuna koydu. "Böyle yapıyorum diye bana kızmıyorsun, değil mi?"

Louis başını iki yana salladı. "Kızamıyorum ki, bir şirinlik yapıp affettiriyorsun." diye cevap verdi. Harry o kadar neşe dolu bir çocuktu ki, onu üzmek imkansız gibiydi. Louis ona ne derse desin Harry olayı istediği yöne çekiyordu. Bazen Louis onun neden ısrarla kendisini istediğini anlayamıyordu. Onun gibi pozitif ve mutlu birinin Louis'nin yanında olmak istemesi tuhaf geliyordu.

Oysa ki Harry sadece seviyordu, bunda mantık aramaya gerek yoktu. Louis'nin olgunluğunu, bilgeliğini, kültürünü, güzelliğini, sesini, duygularını gizlemeye çalışmasını seviyordu.

"Haftaya sınavlarım var ama muhtemelen senin yüzünden fena çakacağım." dedi Harry umursamazca. Normalde de kopyayla geçerdi zaten. Sayısalı berbattı. Genelde sözel derslerde başarılı olurdu.

Louis "Derslerinin benimle ne ilgisi var?" diye sordu.

"Seni düşünmekten ders dinleyemiyorum."

Harry duygularını asla gizlemezdi. Düşüncelerini hep cesurca söylerdi ve bu da Louis'nin sevdiği özelliklerden biriydi. "Şey, teşekkür ederim."

"Niye teşekkür ediyorsun, aklımı meşgul ettiğin için ben teşekkür ederim. Seni düşünmek çok güzel, biliyor musun?"

Louis iltifat aldığı için kızarmaya başlarken, Harry sebepsizce kızardı. Utanmaz olan taraf kendisiydi, evet. Ama Louis utanınca o da utanıyordu işte!

Yürüye yürüye göl kenarına geldiklerinde Harry onu iki kişilik salıncağa doğru çekti. Paslanmış ve boyası soyulmuş olmasına rağmen hala iş görürdü. İkisinin ağırlığını taşıyabiliyordu.

Louis istese de istemese de, Harry iyice ona sokuldu ve kollarını onun karnına sardı. "Lou, sen neden benden kurtulmak istiyorsun? Kötü bir şey mi yaptım, ya da beni beğenmiyor musun?"

"Hayır!" dedi Louis. "Be-benim kişisel sebeplerim var. Seninle olamam."

"Yani beni beğenmiyorsun. Sence o kadar çirkin miyim?"

"Hayır Harry, sen çok güzelsin. Ama benim hayatım çirkin. Senin gibi güzel bir şeyi bu hayata nasıl yerleştireceğimi bilmiyorum."

Harry onun gözlerine baktı. Louis'nin göz temaslarından kaçtığını biliyordu ama o yine de inatla temas kuruyordu. "Beni sev. Lütfen. Ben seni seviyorum çünkü."

"Nasıl seveceğimi bilmiyorum." diye itiraf etti Louis. "Beceremem ki, üzerim ben seni. Sevmeyi bilmiyorum."

Harry onun ellerini tuttu, kendi bedenine sardı. "Önce sarıl bana." dedi bir çocuğa öğretir gibi. "Şimdi kapat gözlerini, başını başımın üstüne koy. Beni hissetmeye çalış; kokumu, tenimi, sesimi..."

Louis onun dediklerini harfiyen uygularken heyecanlandığını hissediyordu. Nefes alış verişlerinin bile düzensizleştiğini fark etti. Harry, tam onun kalbinin üstüne koyduğu elini hareket ettirdi. "Bak, buradayım işte biliyorum. Sevmeyi bilmiyorum diyorsun ama seviyorsun."

"Harry-" dedi Louis gözlerini açarak ama kıvırcık saçlı çocuk onu susturdu. "Beni sevmesen; doğum günümü kutlamazdın, benimle konuşmazdın, buraya gelmezdin, sarılmama izin vermezdin. Beni seviyorsun ve istiyorsun. Masken gözlerini örtmüyor."

O konuştukça Louis'nin kalbi daha fazla hızlanıyordu. "Seni üzmek istemiyorum." diye fısıldadı. Harry onun kulağına yaklaştı. "Senin kalbin güzel, sen beni üzmezsin."

İkisi de aralarında oluşan elektriğin farkındaydı. Harry daha fazlasını istiyordu, Louis bundan kaçıyordu. Tek fark buydu. Ama Harry bir şeyi isterse, mutlaka elde ederdi. Ve hayatında ilk defa bir şeyi bu kadar tutkuyla istiyordu.

"Öper misin beni?" diye sordu yeşil gözlerini onun gözlerine dikerek. "Ama kütüphanedeki gibi değil. Uzunca, isteyerek, hissederek ve kaçmadan öper misin?"

Onun bu kadar ısrarcı ve masum olması, Louis'nin kalbini ısıttı. "O gün de isteyerek ve hissederek öptüm." dedi. Ve titreyerek ona yaklaşıp dudaklarını birleştirdi. İkisi de acemiydi, ikisi de çok heyecanlıydı. Ama dudakları birbirine ait gibiydi, sanki onlar istemese de bu öpücük olabildiğince uyumlu halde sürecekti.

Ayrıldıklarında Louis de Harry de gözlerini açmadı. Louis dudaklarının alev aldığını hissediyordu. Kalbi göğsünü delip dışarı fırlamak üzereydi ve nefes alamıyordu. Parmaklarını Harry'nin dudaklarının üzerinde gezdirdi. Az önce onu öptüğüne inanamıyordu. "Bu gerçekten yaşandı mı?" diye sordu. Harry onun parmak uçlarını öptü. "Evet. Ve asla unutmayacağım."

Louis bu sefer onun yanağını avcunun içine aldı ve yavaş yavaş okşadı. Harry "Gözlerini aç." dedi kısık sesle. Louis'nin ne hissettiğini anlamasının tek yolu buydu. "Onları görmek istiyorum."

İkisinin gözleri aynı anda birbirini buldu. Birbirlerinin kalp atışlarını bile duyabiliyorlardı. Harry mutluluktan bir damla gözyaşı döktü. "Bundan sonra beni asla unutmayacaksın. Çünkü beni sevmiyorsun, sen bana aşıksın."

FRANKWhere stories live. Discover now