Bölüm 16

4.4K 477 678
                                    

12 Eylül 2002, Doncaster

Evin zili çalınca Harry uzanıyor olduğu koltuktan ayağa fırladı. Yüzüne kocaman bir gülümseme yerleştirdi, saçlarını düzeltti, kapıyı açtı. Kapıda duran Louis daha ne olduğunu anlayamadan Harry bir koala gibi ona yapıştı ve yanaklarıyla çenesini öpmeye başladı.

Louis sadece kıkırdadı. Onu kendine çevirip dudaklarının üstüne bir öpücük kondurduktan sonra başıyla evi işaret etti. "Yağmur yağıyor, içeride öpüşsek olmaz mı?"

Harry hemen onu içeri aldı, kapıyı kapattı. "Ya özür dilerim! Salona geç, otur bak ben de sana çay yapayım. Kuru kıyafet de getiririm hatta. Battaniye ister misin, üşüdün mü?"

Louis gülerek onun ellerini tuttu. Geri geri adımlar atıp salona çekiştirdi. "Bunca yolu seni görmek için geldim, çay içmek için değil. Otur yanıma, çok özledim salak!"

Yaz tatilinden önce her gün okulda görüşüyorlardı ama şu 3 ay içinde anca haftada bir kez bir araya gelmişlerdi. O da yarım saat bile süremiyordu. Louis'nin despot babası yüzünden Louis doğru düzgün evden çıkamıyordu.

O gün Harry'nin kuzeninin düğünü vardı. Ailesi sabahtan akşama kadar orada olacaktı. Harry hasta taklidi yaparak evde kalma izni almıştı. Bu planı önceden hazırladığı için Louis'ye her şeyi anlatan bir not yazmış, tek iletişim yolları olan kalın ağacın ovuğuna bırakmıştı.

Louis de babasına milli kütüphanede ders çalışacağını söyleyip izin almıştı. Babası, diktatör bir adam olarak, onu kütüphaneye kadar götürüp içeri girdiğinden emin olmuştu. Dolayısıyla Louis kütüphaneden buraya yarım saat boyunca yağmurda yürümüştü.

İkisi birlikte koltuğa oturunca Harry yine her zamanki gibi ona sarıldı. "Ne kadar zamanımız var?" diye sordu. Kendi açısından sorun yoktu, ikisinin arasındaki tek engel Louis'nin babasıydı.

"Babam beni akşam saat beşte kütüphaneden alacağını söyledi. Kontrol etmek için yarım saat erken gelir. Ben de oraya yarım saatte yürürüm. Yani dörde kadar buradayım." Saatine baktı. "Altı saatimiz var."

"Altı buçuk saat. Kütüphaneye ben de gelirim seninle."

Louis yine gülümseyip onun saçlarını öptü. "Seni çok seviyorum."

"Ben de seni!"

Bir süre ses çıkarmadan sarılmaya devam ettiler. Sonunda Harry doğrulmayı başardı, biraz daha öyle durursa uyuyakalacaktı. "Lou'm, aç mısın? Yemek yapalım mı?"

Louis onun alt dudağını ısırdı. "Lou'm mu dedin sen?"

"Isıracaksan bir daha söylerim!"

Gülüştüler. Harry Louis'yi de kaldırarak mutfağa çekiştirdi. "Seni o kadar özledim ki! Bir hafta bile dayanamıyorum, Lou. Sen üniversiteye gidince ne yapacağım hiç bilmiyorum."

"Uzaktaki okullara başvurmayacağım. Ayrılmak istemiyorum. En yakındaki üniversiteye başvururum, sık sık gelirim buraya. Hem telefonda da konuşuruz. Tatillerde ailenden izin alıp sen yanıma gelirsin. Babam üniversiteye de benimle gelmez herhalde!"

Harry sessizce güldü. "Umarım. Düşünsene, baban seninle derslere giriyor, sınavda hata yapma diye başında bekliyor..."

"Yapar mı yapar yemin ederim."

"Neyse ki daha o zamana çok var." dedi Harry. "Bu arada ben seni buraya getirdim ama yemek yapmayı bilmiyorum. Sen biliyor musun?"

Louis onun kadar sevimli bir varlığın gerçek olamayacağını düşünmeye başladı. "Ben de bilmiyorum. Ama makarnayı yapabilirim herhalde."

FRANKWhere stories live. Discover now