Bölüm 20

3.9K 429 665
                                    

14 Şubat 2003, Doncaster

Babasının gözden kayboluşunu izlerken Louis okul bahçesindeki banka oturmuştu. Gri araba uzaklaştıkça, gerginliği azalıyordu. Rahat bir nefes aldı ve arkasına yaslandı.

Uzaktan kendisine koşan silüeti görünce sırıtmaya başladı. Harry elindeki çantayı havada sallayarak çok büyük bir hızla oraya geliyordu. Louis ayağa kalktı çünkü onun bu hızda koşarsa düşeceğini düşündü. Tam da tahmin ettiği gibi Harry ona yaklaşmışken taşa takılıp tökezledi ama Louis onu kollarının altından yakalamayı başardı. "Sana bin defa dedim koşma diye, bak bir gün tutamayacağım yapışacaksın yere."

Harry onun dediklerini yok sayarak kucağına atladı. Bacaklarını onun beline sardı ve boynuna sarıldı. "Sevgililer günümüz kutlu olsun Lou'm!"

Louis gülerek onun bacaklarını tuttu, burnunu ve boynunu öptü. "Hadi ders başlamadan gidelim buradan, sonra rahat rahat kutlarız."

Harry heyecanla yere indi. Çantasını tek koluna taktı, boştaki eliyle Louis'nin elini tuttu. "Gece boyunca uyuyamadım heyecandan. Walkman'imi de getirdim, şarkı dinleriz. Ve hey, seni okuldan kaçmaya ikna edebildiğime inanamıyorum. Sen, Louis, gittikçe benim gibi haylazlaşıyorsun."

"Çiftler zamanla birbirine benzermiş." dedi Louis. Onunla birlikte okulun bahçesinden çıktı. Her zaman gittikleri burgerciye doğru yürümeye başladı. "Vay be, Harry, bir yılı doldurduk neredeyse. Zaman ne çabuk geçiyor..."

"Yaa, evet. Benden uzak dur, beni rahat bırak dediğin günler daha dün gibi ama şimdi ağzımın içinden çıkmıyorsun." diye cevap verdi Harry şımarıkça. Louis kendisine bakınca saçlarını savurdu. "Ne var? Yalan mı?"

"Bu kadar güzel olman benim suçum değil."

"Diyene bak! Masmavi buğulu gözlerin var, dudakların inç inç hesaplanarak çizilmişçesine güzel, burnun minicik, yüzün elmas gibi pürüzsüz. Kirpiklerin uzun, saçların gür, gözlerinin kenarlarındaki o kırışıklıklar çok şirin... Offf, dönsene bi' bana, öpeceğim!"

Louis yolun ortasında durup onun kendisini öpmesine izin verdi. Çünkü Harry'e bazen böyle aniden öpme isteği gelirdi ve öpmezse çok gergin oluyordu. Bir kere haftasonu Louis'yi öpesi gelmişti, ama görüşememişlerdi. Pazartesi günü onu bulup öpene kadar etrafa öfke saçmıştı.

"Şuradaki çocuk az önce kıskançlığından çatladı." dedi Harry geri çekilirken. Louis gerçekten ikisine kıskançlıkla bakan gence döndü. "Cidden bizi mi kıskandı? Bir daha öpsene, ben emin olamadım."

Harry onun şaka yaptığını bilerek sırıttı. "Sen minik tatlı bir balkabağısın!" diye cıvıldadı. "Aww, benim minik balkabağım!"

Louis onunla birlikte burgercinin kapısından içeri girerken söylendi. "Ah hayır, kes şunu benim de bir saygınlığım var."

"Isırırım senin o saygınlığını!"

Louis'nin yüzünü buruşturması, Harry'nin ise sırıtması ile geçen o dakikada kendilerine boş bir masa buldular. Damalı zemini kahverengi mobilyalarıyla oldukça silik bir mekandı ama ikisi de buraya gelmeyi çok seviyordu.

"Her zamankinden mi?" diye sordu Louis. Harry oturdu, başını salladı. "Puding de al." dedi. Louis eğilip onun dudaklarını öptü ve kasaya doğru yürüdü. Arkasında da sırıtmaktan yanakları ağrımış bir Harry bıraktı.

Harry onun böyle olduğunu hiç düşünmezdi. En başta Louis'yi gördüğünde niyeti onunla sevgili olmak bile değildi. Neden böyle sessiz ve üzgün olduğunu merak etmişti. Sadece arkadaş olmaya çalışacaktı ama kütüphanedeyken Louis onu yanlış anlayıp öpmüştü, bu da Harry'nin aşka düştüğü andı galiba.

Şimdi Harry'i en çok mutlu eden şey, onun yüzünü güldüren kişi olmaktı. Louis'nin sınıf arkadaşları başta olmak üzere okuldaki herkes buna imreniyordu çünkü bir yıldır Louis sadece Harry'nin yanında gülüyordu. Bazı ders aralarında Harry onun sınıfına giderdi, ikisi sonraki ders saatine kadar konuşup gülüşürlerdi ve Harry dersi için kendi sınıfına gider gitmez Louis yeniden ifadesiz haline dönerdi.

Dakikalar sonra o gülümsemeye devam ederken Louis elinde bir tepsiyle masaya geri döndü. İki hamburger, bir kola, bir de puding almıştı. İçeceklerini ve tatlılarını paylaşmayı seviyorlardı. Bu da aralarında bir alışkanlık haline gelmişti.

"Neye gülüyorsun sen kaç dakikadır, ne zaman sana dönsem sırıtıyordun?" diye sordu Louis. Ardından kendi hamburgerlerini ısırdı.

Harry iki pipeti birden paketinden çıkarıp kolaya koyarken omuz silkti. "Öyle. Genel. Mutluyum işte, sırıtmayayım mı?"

Louis baş parmağını onun gamzesinde gezdirerek gülümsedi. "Hep gül, şirine."

"Hep güldür o zaman."

Harry çok hazırcevap bir insandı. Louis'nin onunla ilgili en sevdiği şeylerden biri de buydu. Her ne kadar Harry "Yine C- aldım, ben tam bir gerizekalıyım" dese de, hazırcevap olmak zeka isteyen bir şeydi ve Louis sevgilisinin ne kadar zeki olduğunu biliyordu.

O yine büyük bir ısırık alarak yanaklarının şişmesine sebep olurken, Harry kolasını içiyordu. Ellerini uzatıp Louis'nin yanaklarını sıktı. "Pislik, böyle yapınca çok tatlı oluyorsun!" dedi son hecede sesini incelterek. "Şirin minik balkabağı!"

Louis konuşmak yerine kaşlarını çattı. Ama Harry parmağını onun kaşlarının ortasına koyup yukarı ittirdi. "Surat asma bana, sevgiliye surat asılmaz. Hem de sevgilililer gününde! Özellikle de böyle sevimli bir balkabağıyken!"

"Sevgililer günü demişken..." dedi Louis. Lokmasını yeni yutmuştu. Sandalyenin arkasına astığı çantasının fermuarını açtı, küçük hediye paketini çıkarttı. "Sevgililer günümüz kutlu olsun şirine."

Harry hediyelere bayılan bir insan olarak heyecanla paketi onun elinden aldı. "Ne aldın ne aldın ne aldın?" diye sordu çocuk gibi. Elindekine dokunup sallayarak ne olduğunu anlamaya çalıştı. Louis ise alayla ellerini havaya kaldırdı. "Bilmem ki, açıp görmen lazım."

"Tamam tamam açıyorum." dedi Harry. Sandalyesini ittire ittire Louis'nin yanına geldi. Hiç özen göstermeden paketi neredeyse parçalayarak açtı ve içinden çıkan kasetle bir süre bakıştı.

"İşte, sana sözünü verdiğim karışık kaset." dedi Louis kaşlarını kaldırarak. Harry yavaşça ona döndü. "Aman Tanrım, seni çok seviyorum!" deyip boynuna sarıldı ve arka arkaya yanaklarını öpmeye başladı. "Çok seviyorum, çok!"

Louis ondan daha sakin bir şekilde "Ben de seni çok seviyorum." diye karşılık verdi. Pudingten bir kaşık alıp yedi. Bu sırada Harry de kendi çantasını açıyordu. "Benim de sana bir hediyem var! Sen onu aç, ben de kasetimi dinleyeceğim."

Çıkardığı hediye paketini ona verdi ve Walkman'ini eline aldı. Truly Madly Deeply kasetini çıkartıp onun yerine yeni karışık kasetini taktı. Bu sırada Louis de dikkatle hediyesini açıyordu.

Paketten gri renkli bir atkı çıktı. "Ben ördüm!" dedi Harry. "Senin için öğrendim. Ve çok eğlenceliymiş. Zamanım olsa bere de örerdim."

Louis bir an donup kaldı. "Harry..."diye mırıldandı. Küçük elleri atkının içinde kaybolmuş, dudakları şaşkınlıktan aralanmıştı. "Bu çok güzel. Ben... Teşekkür ederim." Hayatında aldığı en güzel hediye bu olabilirdi.

Harry onun dudağının üstüne küçük bir öpücük bıraktı. "Rica ederim. Beğendin mi?"

"Beğenmek ne demek? Bayıldım!" dedi Louis. Sonunda transtan çıkmış gibi silkindi. Elindeki atkıyı kendi boynuna sardı. "Sen gelmiş geçmiş en süper sevgilisin."

Harry ona sarılıp gülümsedi. "Hayır. Biz gelmiş geçmiş en süper çiftiz."

FRANKNơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ