Bölüm 12

4.4K 518 640
                                    

5 Mart 2002, Doncaster

"Harold, telefonda seni isteyen biri var!"

Harry annesinin sesini duyunca gönülsüzce odasından çıktı. Ayaklarını yere sürte sürte oturma odasına gitti ve telefonu eline aldı. "Merhaba."

"Merhaba Harry, nasılsın?" dedi Olly hattın diğer ucundan. Harry hiç iyi değildi. "Stabil." diye cevap verdi. "Bir şey mi oldu? Akşam aramazdın sen."

"Evet, yani önemli bir şey değil ama belki bilmek istersin dedim. Marketin yanında bir bar var ya, seninkini oraya girerken gördüm."

"Benimki?"

"Seninki işte. Şu gri hırkalı çocuk var ya, mavi gözlü..."

Harry kaşlarını çatıp etrafa bakındı. "Ne işi var onun orada ya?" dedi kendi kendine.

"Ne bileyim ben, gördüm sana haber verdim işte. Neyse ödev yapacağım daha, pazartesi günü gelirsen, okulda görüşürüz."

Harry cevap vermeden telefonu kapattı. Louis onu öptükten sonra bile hala aralarında bir şey olmaması gerektiğini savunuyordu ve Harry onun bu inadından bıkmıştı. Günlerdir okula gitmiyordu. Çünkü Louis'nin kendisini özleyeceğini biliyordu ve ona bunu kanıtlamak istiyordu.

"Anne, ben Olly'lere gidiyorum." dedi kapıya doğru yürürken. Hırkasını giyip fermuarını çekti ve spor ayakkabılarını ayağına geçirdi. Evden çıkarken annesinin "Geç kalma!" diye seslendiğini duydu.

Harry'e göre Louis tam bir aptaldı. Duygularından kaçması normal bir davranış değildi. Aşıktı işte, Harry bunu onun gözlerinde görüyordu. Harry'e bakarken onun gözleri parlıyordu bir kere. Nefes alış verişleri hızlanıyordu. Kalbinin ritmi bozuluyordu. Kendisi inkar etse de bedeni her şeyi kanıtlıyordu.

Şimdi gidip bunları ona da söyleyecekti. Gurursuz bir dangalak gibi davrandığını biliyordu, ama bundan sonra Louis'siz olmak istemiyordu. Aşkın korkulacak bir şeyi yoktu ki!

İrlandalılar tarafından işletildiği için tabelasında bile bira resimleri olan barın kapısından içeri girdi. Bura öyle sürekli dans edip eğlenenlerin olduğu bir mekan değildi. 40 yaş üstü adamlar bilinçlerini kaybedene kadar içmeye gelirlerdi, gençler de oturup vakit geçirmeye.

Tanıdık insanların arasında ilerlerken, onu gördü. Üzerinde siyah pantolonu, beyaz tişörtü ve her zamanki gibi gri hırkası vardı. Masada bira şişeleri yan yana dizilmişti ve Louis de sızmış gibi görünüyordu.

Endişeyle onun yanına oturdu ve gözlerini açsın diye "Louis!" dedi. "Ne kadar içtin sen? Aptal! Miden kaldırır mı senin bunları, ne yaptın?"

Louis aşırı enerjik bir şekilde doğruldu ve kafasını onun omzuna bıraktı. "Siz kimsiniz ve ben neden sizi öpmek istiyorum bayım?" dedi sarhoş olduğu için kelimeleri yuvarlayarak. Sonra kahkaha attı. "Harry, seni tanımadığımı düşünsene! Ne komik olurdu!"

Harry ona kaşlarını çatarak baktı. "Gerizekalı mısın sen? Bu ne hal Louis, burada olduğunu öğrenip yanına gelmesem ne yapacaktın?"

"Ama sen beni kurtarırsın, Harry!"

O son heceyi uzata uzata bağırırken Harry onun koluna girdi ve ayağa kalkmasını sağladı. "Lou, sen babandan korkmuyor muydun? O evde değil mi? Ne cesaretle geldin buraya sen?" diye sordu onu bardan çıkartıp sokağa taşırken.

"Babamın işi var. Gece geç saate kadar gelmez. Sarhoş olduğumu görse bana kızardı ama neyse ki sarhoş değilim!"

Bağırdığı için sesi sonlara doğru daha da tizleşiyordu. Başını Harry'nin omzuna yapıştırmış, onun kendisini yolda yürütmesine izin veriyordu. Harry onun eve gidene kadar sızmamasını umdu. "Bağırma Lou, sakin ol."

Louis onu hiç dinlemeden yoldan geçen kadına el salladı. "Merhaba hanımefendi, bakın ben bu çocuğa aşığım!"

Louis eliyle Harry'i işaret ederken Harry kadından mahcup bir şekilde özür diledi. Kadın gülümsedi, onlara uzaktan selam verdi ve yoluna devam etti.

"Louis, sessiz olmaya çalış. Saat geç oldu."

"Bana ne saatten?" dedi Louis bu sefer yolda gördüğü bir gence dönerken. "Bak yabancı, dünyanın en güzel erkeğini ben kaptım! Hadi şimdi ağla."

Louis bundan sonra da yolda gördüğü insanlara seslenmeye başladı. "İyi akşamlar yaşlı bey, nikahımızı siz kıyar mısınız? Evleneceğim ben bununla."

"Ben bu kıvırcığa aşığım!"

"Bakın buraya, benim Harry'm hepinizden daha güzel!"

İnsanlar gülerek ona döndüğünde Louis bir daha bağırdı. "Bakmasanıza ya! Benim o, çekin gözlerinizi bebeğimin üstünden!"

Harry herkesten özür dilemekten yoruldu ve yolun ortasında Louis'yi durdurdu. "Bunları söylemen hoşuma gidiyor maskeli çocuk ama lütfen bağırıp dikkat çekmeyi bırak. Yalvarırım."

Louis başını geriye atarak "Yalvarman yetmez." dedi. "Öyle bedavaya susmam ben. Öpmen lazım."

"Ne?"

"Öpsene beni ya!" dedi Louis yüksek sesle. Harry istemsizce kıkırdadı. "Sen benim düşündüğümden daha aptalmışsın." diye mırıldandı. Yine de ellerini onun yanaklarına koydu ve dudaklarını onunkilere bastırdı. Önceki gibi tutkulu bir öpüşme olmasa da, oldukça etkileyiciydi. Harry geri çekildiğinde Louis onun elini tuttu. Yeniden başını onun omzuna koydu. Bağırmayı tamamen kesti.

Biraz daha yürüdükten sonra Louis'nin evinin önünde durdular. Harry onun ceplerini aradı, ev anahtarını buldu. Ses çıkarmadan kapıyı açtı ve Louis'yi de kendisiyle birlikte içeri çekti.

Kapıyı tekrar örtüp "Odan nerede?" diye sordu. Koridorun ışığını açtı, evin aydınlanmasını sağladı.

"Koridorun sonu." dedi Louis yarım yamalak. Tökezleyerek yürüyordu ve Harry için onu tutmak zorlaşıyordu. Kendisi olmasa Louis'nin eve dönebileceğini hiç sanmıyordu.

Tam da beklediği gibi, Louis'nin tüm odası gri mobilyalara doluydu. Bir otel odası gibiydi, Louis ile ilgili hiçbir şey yoktu. Resim, kitap veya ödül... Hiçbir şey.

Onu dikkatlice yatağına yatırdı. "Bir daha sakın sarhoş olayım deme Louis, sevmem seni." dedi bu mümkünmüş gibi. Dolaba yöneldi ve onun üstüne örtebileceği bir şeyler aradı.

Louis ise sessiz kalma anlaşmaları az önce bitmiş gibi seslice gülmeye başladı. "Harry!"

"Bağırmasana Louis, buradayım zaten."

Louis onu umursamadan "Aşkım!" dedi son hecesini uzatarak.

"Ne dedin sen?"

"Yanıma yatsana."

"Eve gitmem lazım Lou, zaten senin de baban gelecek."

Louis ayağa kalktı. Odasının penceresini açıp dışarıdakilere bağırdı. "Söyleyin şu güzel gözlü sevgilime benimle uyusun!"

Harry hem sinirden hem de sevinçten gülerek hemen onun yanına koştu. Louis'yi pencere kenarından çekerken "Tamam!" dedi. "Birlikte uyuyacağız, tamam."

Louis keyifle kendini yatağa attı ve kollarını açtı. "Gel, sarılacağım."

Bu şirinliğiyle Harry ona hiç karşı koyamadı. Dolaptan bir battaniye aldı, Louis'nin beline kadar örttü. Kapıyı kilitledi, ayakkabılarını Louis'ninkilerin yanına bıraktı ve kendisi de onun kollarının arasında girdi.

Louis ona iyice sarılınca, Harry heyecandan neredeyse gözlerinin karardığını hissetti. Bu yaşanana inanamıyordu, daha birkaç gün önce Louis ona inatla "Biz birlikte olamayız." derken şimdi sıkı sıkı sarılıyordu.

"Lou, seni sevdiğimi biliyorsun, değil mi?" diye sordu. "Sen her ne kadar 'Ben sevmeyi bilmiyorum, seni üzerim.' desen de ben senin kalbinde kendimi görüyorum. Muhtemelen yarın sabah hiçbir şey hatırlamayacaksın ama yine de bana söz ver. Bana ve aşkıma bir şans vereceksin, tamam mı? Beni bırakmayacaksın."

Louis küçük bir çocuk gibi ona sırnaşmaya devam ederken onun çenesini öptü. "Bırakmayacağım. Söz."

FRANKWhere stories live. Discover now