Bölüm 11

4.8K 533 713
                                    

Seninle bir dağda kalmak istiyorum
Seninle denizde yıkanmak istiyorum
Sonsuza dek böyle uzanmak istiyorum
Gökyüzü başıma yıkılana dek

Darren Hayes'ın sesi evde yankılanırken ve viski boğazından kayıp midesine akarken Louis'nin düşündüğü tek şey Harry'di. Truly Madly Deeply. O bu şarkıyı ne kadar çok severdi... Birlikte dinlerlerdi, birbirlerine söylerlerdi. Onun sesinden dinlemek kadar güzel olmuyordu ama aklına o muhteşem günleri getirsin diye şarkıyı daha bitmeden başa sarıyordu.

Alkolü sevmezdi. Viski ona acı, mide bulandırıcı geliyordu ama içiyordu işte. Her kaybedişinde içerdi. Harry'i ilk kaybedişinde içmişti ilk defa. Yine de o günü gülümseyerek hatırlıyordu. İlk sarhoşluğunda, Harry'nin başına bela olmuş, yollarda "Ben bu kıvırcığa aşığım!" diye bağıra bağıra yürümüştü.

Onun nasıl utandığını, Louis'yi susturmaya çalıştığını, sonunda bir öpücükle bunu gerçekten başardığını hatırladı.

Senin umudun, senin aşkın, ihtiyacın olan her şey olacağım
Seni her nefeste daha çok seveceğim içtenlikle, çılgınca, derinden...

Şarkının bittiğini fark edip anılarından sıyrıldı ve eli tekrar önündeki bilgisayara gitti. Tek tuşa basıp şarkıyı başa aldı. Daha bitmemişti. Daha çok hatırlamak istiyordu.

Her dans ettiklerinde, bu şarkı çalardı. Louis kendi lise mezuniyetine Harry'i de götürmüştü. Bu şarkıyı arka arkaya 3 kez çaldırtmış, onunla bir kenarda huzurla dans etmişti.

Bu onu gördüğü son geceydi.

Ertesi gün göl kenarında buluşmak üzere sözleşmişlerdi ama Louis'nin babası aralarındaki ilişkiyi öğrenmiş, oğlunu tehdit ederek gitmesini engellemişti. Oğlunun üzerinde çok büyük planları vardı. Onun orta halli aileden gelen birine aşık olmasını kabul edemezdi. Zaten Louis'nin ders notları da düşüşteydi. Adam bundan Harry'i sorumlu tutmuştu.

Louis o günden itibaren acı içinde kıvranmıştı işte. Sabahtan akşama kadar ağlıyordu. Geceleri rüyasında Harry'i görüyor, çığlık atarak ve ağlayarak uyanıyordu. Son zamanlarda eriyip bitmiş; yemez, içmez, gülmez, konuşmaz olmuştu. Ama canı çok yanmasın diye kendini derslere vermişti ve fakülte birincisi olmaya devam ettiği sürece, ağlayıp ağlamaması babasının umrunda bile değildi.

Hikayenin buradan sonrasında Harry yoktu. Bu yüzden Louis o kısmı hatırlamak istemiyordu. Şarkıyı dinlemeye, bunu walkman ile dinlerken gökyüzünü izledikleri günleri hatırlamaya devam etti.

Onu anılarının içinde boğulmaktan kurtaran şey, kapı zilinin çalması oldu. Yalnız kalmanın kendisine iyi geleceğini söyleyerek arkadaşlarını evden yollamıştı. Ama Luke birkaç saatte bir geliyor, onu kontrol edip geri gidiyordu.

Şarkıyı yeniden başa aldı. Önündeki viski bardağını ittirip ayağa kalktı. Sarhoş değildi. Zaten sadece bir bardak içmişti. Daha kanına bile karışmamıştı. Buna rağmen içindeki hüzün yüzünden kapıya kadar zor yürüdü.

Kapıyı açıp da karşısında Luke yerine Harry'i gördüğünde tüm hücrelerine kadar dondu. Düşünme yetisini kaybetmiş gibi boş gözlerle onu süzdü. Tıpkı kendisi gibi, onun da ağlamaktan gözleri şişmişti. Üzerindeki siyah tişört yeni alınmış gibi görünüyordu. Muhtemelen beyaz spor ayakkabıları da yeniydi, henüz hiç lekelenmemişti.

Ne yapıyorum ben, diye düşündü. İlk ve tek kalp ağrısı karşısında dikilmiş ona beklenti dolu gözlerle bakarken kendisi aptal gibi kıyafet kritiği yapıyordu.

FRANKWhere stories live. Discover now