minnet.

4.2K 280 35
                                    

Eve vardığımızda içeriye girip kendimi koltuğa atmıştım, jimin ise aynı şekilde peşimden gelip karşıma oturmuştu.

"Benim kıyafetlerim nerede?"

"Senin kıyafetlerin?"

"Evet, buraya ilk geldiğim zaman giyiyor olduğum kıyafetlerim?"

"Sen onlara kıyafet mi diyorsun, hem onu boşver benimkilerden giyiyorsun ya. Ne gerek var?"

"Seninkiler büyük geliyor bana."

"Şimdide bulduğunu mu beğenmiyorsun?"

"Ben sadece-" konuşmaya yeltendiğinde ayaklandım ve "Hadi gidiyoruz 4 dakikaya aşağıda ol. Bir dakika geçikirsen bırakırım burada seni." Diyerek aşağı indim ve beklemeye başladım onu. Dediğimi dinlemiş olmalıydı ki anında yanıma gelmişti bile. Önden yürümeye başladım.

"Beklesene beni. Hem nereye gidiyoruz yine?"
Aldırış etmeden yürümeyi sürdürürken onun adımlarıma yetişme çabası çocuksu masumluğunu bir kez daha çıkarıyordu ortaya.

"Biraz yavaşlayamaz mısın?"

"Kısa olman benim problemim değil."

"Ne?! Bana kısa mı dedin sen?"

"Değil misin?" Sinirlenmiş olmalıydı ki adımlarını uzun atmaya başlamıştı. Fakat buna rağmen arkamda kalıyordu. Gözüme görünen yüksek bina ile duraksadığımda onun bana çarpıp yalpalaması bir olmuştu.

"Boşuna demiyorum işte, dikkatsiz kısa bir bücürsün sadece."

"Hey! Sen beni sinirlendirmeyi bırakır mısın bay ukala. Hem neden yaptın-" onun ağzını kapatıp önünden çekilmiştim.

"Neden bu kadar çok konuşuyorsun sen?! Motorla mı çalışıyorsun acaba. Önceki hayatında kesinlikle bir makineymişsin. Hani böyle hiç bıkmadan, yorulmadan çalışan türde. Hem görmüyor musun geldik."

"Nereye?" Öfkelice sormuştu fakat birden bire alışveriş merkezine bakmasıyla gülümsedim. "Buraya ne deniyordu?"

"Gerçekten bazen saf mısın numara mı yapıyorsun anlayamıyorum."

"Ben daha önce hiç...gelmedim." Dediğinde yüzü düşmüştü.

"Bu halini sevmiyorum." Onun duyamayacağı şekilde mırıldanıp önden hızlıca içeriye girdim.

"Ne dedin sen az önce?" Onu görmezden geldikçe sorusunu tekrarlamayı sürdürerek benim sinirlerimi bozmayı başarmıştı yine.

"Dedim ki boyunadan daha fazla konuşuyorsun."

"Ne?! Hem sen bana neden hep böyle davranıyorsun ki?"

Sonunda alışveriş yapacağımız mağaza'ya gelmiştik. İçeriye adımlarken o da peşimden geliyordu.

"Tamam şimdi istediğin bir şeyler seç."

"Ne?"

"Tanrım, bilerek mi yapıyorsun bunu? Sana laflarımı ikiletme derken. Sesim oraya gelmiyor mu?"

Kaşlarını çatmış bana bakarken fazla geçmeden gözden kaybolduğunda çoktan bir kaç kıyafet seçip denediğini fark etmiştim. Aniden adımı bağırarak herkese duyururken, bütün bakışları üzerine toplamıştı bile. Hızlıca yanına gittim daha fazla bağırmaması adına.

"Tanrım! Sen deli misin?"

"Uff, bari bugün beni azarlama."

Bir süre durakladıktan sonra onu baştan aşağıya süzdüm. "Beni neden çağırdın?"

"Kararsızım."

"Ne?"

"Hep bana aptal derdin, şimdi bir de kendine bak."

"Uzatmak yerine direk sadede gelmeye ne dersin?"

"Diyorum ki, ben kararsız kaldım ve seçmeme yardım etmelisin."

"Peki bunu yapacağımı nereden çıkardın?"

"Çünkü insanların bize bakmasını istemezsin."

"Şimdide tehtid mi ediyorsun?"

"Aslında uygulayabilirim de."

"Sadece seçmek yerine ikisini de almaya ne dersin, elini çabuk tut zamanımız yok. Seni kasada bekliyorum."

•••••

Yine bana kaba davranmıştı. Ama ne kadar kısa bir süreç olsa bile artık onu anlayabiliyordum ve bu yüzden de üzülmüyordum. Nasıl olduğunu bilmesem bile onu sanki daha önceden tanırmış gibi bir halim vardı. Henüz iki gün geçirdik ve şimdiden ona güveniyorum. Daha fazla konuşmaması için beğendiklerimi alıp kasaya ilerledim.

•••••

Parayı ödeyip poşetleri jimine bırakıp ayrılmıştım mağazadan. O ise tıpış tıpış peşimden geliyordu. Tekrardan durdum ve başka bir mağazaya daha girdim, buradan telefon alacaktım. Hem ona hemde bana gerekiyordu. Diğer yandan ise yol boyunca hala konuşmamasına şaşkınlık içerisinde bakıyordum. Arada arkama dönüp arkamda olup olmadığını ya da iyi olup olmadığını kontrol ediyordum.

Sonunda telefon modellerine bakarken rastgele bir telefon seçip onları da ödemiştik.

Böylece evin yolunu tutarken jimin sessizliğini korumaktaydı. Bu konuya sevinmeli miydim, yoksa üzülmeli mi bilemiyordum.

Eve girdiğimizde kendimi koltuğa bırakıp başımı arkaya atmıştım. Elimi telefonların bulunduğu poşete atıp ona uzatmıştım. Hemen yanımda oturuyor olmam yalnızca kolumu uzatmam ile ona erişebilmemi sağlıyordu. Bu esnada gözlerim hala kapalıydı.

"Bu...sen bunu bana mı aldın."

"hmhm."

"Bu çok güzel. Ben teşekkür ederim."

Teşekkürüyle birlikte kollarını sıkıca gövdemde sardığını hissetmem bir olurken gözlerimi açıp olduğum yerde doğruldum. O ise bana daha sıkı sarılıyordu.

Derin bir nefes verdim. "Tamam şimdi çekil üzerimden." Dediğimi ya duymamıştı yada aldırış etmemişti ki bence seçeneklerden ikincisi doğruydu.

ellerimle kollarını bedenimden ayırdım ve hışımla ayağa kalktım.

"Sakın bana dokunmaya cürret etme!"

Hızlı adımlar ile yatak odama ilerledim ve kapıyı arkamdan çarpıp kilitledim. Yatağıma oturup elimi komidinimde bulunan çerceveye uzattım ve kavrayarak kucağıma getirdim.

"Üzgünüm, Taehyung. Ben...gerçekten üzgünüm. Onu bırakamıyorum. O çok savunmasız."

Elimdeki fotoğrafta bulunan taehyung'un üzerine dudaklarımı bastırıp çekmiştim. Ardından kendimi yatağıma bırakıp çerceveyi kollarımın arasına aldım ve gözlerimi kapattım.

Dilfiruz |kookminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin