bekleyiş.

3.2K 239 15
                                    

Jungkook'un henüz eve dönmemiş olmasının üçününcü gününe uyandım bugün. Günlerdir onu arasam da sonunda telefonu'nun şarjı bitmiş olmalıydı ki son arayışımda telefpnu çalmadı bile. Bir yandan içimi fazla endişe ve korku kaplarken diğer yandan da iş görüşmesine gidip işe alınmıştım.

Artık ünlü markalara modellik yapıyor ve vücudumdaki yaraları ise makyaj ile hallediyordum. Bunun dışında bambam'in yardımıyla okumayı ve yazmayı da sökmüştüm. Ama ben bunu bana Jungkook'un öğretmesini öyle çok isterdim ki.
Nerede olduğundan birhaberken aklımda ise binbirtane kötü düşünce geçiyor. Yugyeom polise haber vermememiz gerektiğini ve elbette iyi olduğunu ve geleceğini belirtirken bile içimdeki endişe birtürlü dinmek bilmiyordu.

Tam düşüncelerim ile boğuşurken kapının tıklamasıyla ayaklanıp kapıya doğru adımladım. Adlında kapıyı tıklatmaktan çok sanki kırmak amaçlı çalıyor gibiyidi. Kapıyı açtığımda ise karşımda sarhoş ve yürümeye bile mecali kalmamış olan Jungkook'un suretiyle karşılaştım. Aniden omuzumda düştüğünde ise onu yatak odasına götürdüm ve ilk yaptığım iş Yugyeom'a haber vermek oldu.

"Yugyeom-ah Jungkook geldi."

"Sen ciddi misin? Geldi mi yani peki durumu nasıl? Ben yoldayım en az 20 dakkika'ya oradayım."

"Peki." Diyerek telefonu kapattığımda Jungkook'un hoşlanmayacağını bilsem de yatak odasına geri dönmüştüm. Gerçekten onun sorunu neydi. Neden kendine böyle işkence yapıyordu.

"Jungkook. Jeon Jungkook, uyan. Sana uyan dedim!" Diyerek onu kendine getirmek adına sarsmaya başladığımda ise hiçbir yanıt alamamam ile odadan hışımla çıktım. Mutfağa ilerledim ve onu kendine getirebilecek birşeyler yapmayı denedim, fakat ilk defa sinirden ellermin titrediğini hissettim. O beni deli ediyordu. Kapının tıklatılmasına tekrar şahit olurken kapıya ilerleyip açtığımda Yugyeom'un geldiğini gördüm.

"O nerde?"

"İçerde yatıyor."

Yugyeom endişeli ve korkmuş gözükürken hızlıca odaya girdi birkac kez yanaklarına hafifce vurarak kendine getirmeye çalışsa da işe yaramayınca iki parmağının yardımıyla gözlerini araladı ve sağa ve dola sallayarak elindeki ışık ile kontrol etti, ardından ise nabzına baktı.

"Tanrıya şükür o iyi."

"Peki neden uyanmıyor?"

"Çünkü benim şapşal kardeşim günlerdir uyumamış ve büyük ihtimalle bunun için de hergün kahve ve düşük miktarda alkol almış ve bu yüzden bu onu fazlasıyla zayıflatmış ve son durumu da bu. Eminim yemek de tüketmemiştir ve tabi kendini fazlasıyla yorduğuna da eminim."

"Ana kendini niçin yorsun ki?"

"Aslında büyük ihtimalle sana söylemiş ama o bir polis ve bütün hayatını işine adayarak hayatta kalıyor. Birkaç gün önce bir dosya almıştı detaylarını bilmiyorum fakat büyük bir suç liderinin oğlunu bulmak ile görevlendirildi aksi taktirde ise silahını ve rozetini tamamen bırakıp istifa edecek."

"O neden böyle bir anlaşmaya dahil oldu ki, yani ya onu bulamayıp kötü olan başına gelecek olursa?"

"İşte o zaman, gerçekten nasıl davranacağını bilmek bile istemiyorum. Neyse ben ona serum bağladım şuanlık onu besin olarak tüketiyor fakat yaklaşık 3 saat sonra ona birşeyler yedirirsen iyi olacaktır. Zaten daha sonra tuvalete gitme mecburuiyeti olacağı için uyanacaktır."

"Tamam, ben hallederim."

•••••
Jimin'e yapması gerekenleri anlattıktan sonra kapıya yöneldim. Aceleyle merdivenleri kullanarak aşşağa iniyordum, aksi halde hastaneye yetişemeyecektim. Tam o esnada farkında olmadan birisine çarpmış bulundum. Anında doğrulup ona doğru döndüğümde ise o da benden aynı şekilde özür diliyordu.

"Ben özür dilerim, acelem vardı ve o yüzden görmedim sizi."

"Önemli değil."

"Burada mı kalıyorsunuz?"

"Hayır, sadece arkadaşımı ziyaret etmeye geldim. Birkaç gündür yanlızdı da."

"Arkadaşınız? Umarım beni mazur görürsünüz fazla meraklı tavrımla sizi tutuyorum fakat uzun zaman bu apartmanda yaşadım ve bu yüzden herkesi tanıyorum. Bu yüzden arkadaşınızı merak ettim doğrusu?"

"Hiç sorun değil. Şey, Jimin. Park Jimin."

"Benim kardeşimle birlikte yaşayan Park Jimin. Yani onun pek arkadaşı olduğunu bilmiyordum."

"Aslında, onunla pastanede tanışmıştık ve o zamandan beri arkadaşız."

"Anladım, sanırım birbirimizi sık sık göreceğiz."

"Sanırım öyle olacak, o halde resmiyet'i kenara atıp kendimi tanıtayım. Ben Bambam." Diye gülümserken bana elini uzattığında gülümseyerek karşılık vermiştim.

"Bende Yugyeom. Kim Yugyeom. Yabancı mısın? Yani soy adın yok sanırım."

"Aslında evet, ben tayland'lıyım fakat uzun bir süredir korede yaşıyorum ve ismin fazla uzun olduğu için Bambam diye sesleniyorlar bana."

"Ah anladım, tanıştığımıza memnun oldum tekrardan. Umarım sık sık görüşürüz."

"Umarım."

Kısa bir konuşmanın ardından vedalaştık ve ben hastaneye doğru ilerlerken Bambam'in ise yukarıya çıktığını görmüştüm.
••••••
Yugyeom'un evden gitmesiyle birlikte jungkook un yanına dönmüştüm. Böylesine baygınca uyuyacak kadar ne yaptığını merak etsem de, uyurken ne kadar güzel gözüktüğü gözümden kaçmamıştı. Tıpkı kötülüklerle dolu bir yolun sonunda umut ışığı gibiydi. O hem benim kurtarıcım hemde hayata bağlayanımdı. Tabi bunlardan hiç haberi yoktu. Birsüre daha baktıktan sonra doğruldum ve mutfağa doğru ilerledim. Uyandığında yemesi için birşeyler hazırlamalıydım, tabi birde bana edeceği kabaca sözleri. Birsüre sonra herşeye alışmıştım. Ondan gelen iyiliğe de köyü sözlere de. Tam bir temcere dolusu suyu ocağın üzerine bıraktığımda kapının birkez daha çaldığını işiterek oraya doğru ilerledim. Kim gelmiş olabilirdi ki. Kapıyı açtığımda bu kez karşımda bambam'i görmüştüm. Fakat bu şaşırmama sevebiyet verirken öylece kalmıştım.
"Şey, birşey mi oldu? Yani seni kovduğumdan değil ama şaşırdım."

"Ah, hayır sadece yarın için yapman gerekenlerin listesini getirdim, sonuçta aynı yerde çalışıyoruz ve sen benim sorumluluğumdasın dostum." Dedi gülümserken ve elindeki listeyi bana uzattı.

"Teşekkürler, ama zahmet etmene ne gerek vardı yani mesaj ile atabilirdin."

"Doğru ama senide merak etmedim desem yalan olurdu, ki sanırım beklediğin kişi sonunda dönmüş ha?"

"Nereden biliyorsun?"

"Aşağıda onun kardeşiyle... yani Yugyeom ile karşılaştım ve bana o söyledi."

"Ah, demek onunla tanıştın."

"Evet, oldukça saygılı birisine benziyor."

"Öyledir."

"Neyse ben kaçayım artık, sadece bunun için gelmiştim zaten." Dedi gülümserken.

"Tekrardan teşekkürler ve birdahakine lütfen kendini yormak yerine mesaj ile gönder olur mu?" Dedim gülümsemesine karşılık gülümserken.

"Bakarız."dedi ve "Hoşçakal." Diye ekledi ve merdivenlerden inmeye başladı. Ben ise kapıyı kapattım ve mutfağa geri döndüm. Aslında yemek yapmayı bildiğim pek söylenilemez ama neyse ki, hazır çorba karışımı vardı. Bende bunu kullandım ve birkaç dakkika içinde çorbayı hazırlamıştım. Şuanlık tek eksik olan şey onun uyanmasıyken son kez yanına gittim.
Serumunda 1/4'lük bir kısım kalmıştı. Bu ise onun yakında uyanacağına işaret'ti.

Dilfiruz |kookminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin