Bölüm 10 - Hınç

1.5K 99 746
                                    

Bölüm 10:

Hınç

- - -

Herkesin hiçbir şey düşünmeden mışıl mışıl uyuduğu saatte ben ne mi yapıyorum? Korkudan kendi kendime küfür mırıldanırken bileklerimin geldiği hâle bakıyor, artık kendisini yanımda yapışık şekilde bulundurmam gerektiğini düşündüğüm şu ilk yardım kitini, bininci kez elime alıyordum.

"Silktir... Silktir... Silktir... Silktir..!"

Lavabonun kapısını kilitlememle kesiklerden akan kanı silmeye başlamam bir oldu. Ardından çantadan sargıyı aldım ve hem titrememi kontrol altına almaya, hem de bileklerimi sarmaya çalıştım aynı adrenalinle.
Kesikleri saklamak kolaydı, sargıyı sadece bir iki kez dolamak yeterliydi; lakin siyah kan bileklerimde ısı bırakmayı durdurmuyor, adeta benimle kendini ortaya çıkarmak için çelişiyordu. Zorlansam da biraz sonra bu çelişmeyi kazanarak kan akışını durdurabildim ve hiçbir şekilde ortaya çıkmayacaklarını umut ederek sargılamayı bitirdim. Kiti yerine koyarken hem korkumun azalmasıyla rahatlamış, hem de bileklerimdeki acı hareket ettirmeyi bıraktığım anda dinmişti.

Ne kadar dıştan öyle değilmiş gibi dursa da; bileğimin neredeyse yaptığım her harekette parçalara ayrıldığını hissedebiliyordum- bu hisse kendimi nasıl alıştıracağımı merak ediyordum cidden, sonuçta birçok işi ellerimle yapmak zorundayım. Boş ver, umursama gitsin, diye düşündüm bir anda. Alışırdım bir şekilde, işi akışına bırakmak yeterliydi, değil mi?

Karşımdaki aynada pijama niyetine kullandığım kazağımı dikkatlice çıkarıp bir kendime tiksinircesine baktım. En ufak bir umut belirtisi olmadığını tokat gibi vuran sıfatıma,
altına gölge düşmüş gözüme baktım. Kafatasım, bileklerim ve bacağımın gelmiş olduğu hâle bir baktım. Zaten oldukça ince yapılı vücudumun, aldığı yaralardan iyice bir vazo kadar kırılgan ve aciz oluşuna baktım. Bu narin kemiklerin, kat kat giyinmemin en mantıklı nedenini anlatışına baktım.
Ne kadar da kötü bir haldeydim...
Enerjik hissettiğimi hangi kafayla düşünmüştüm..?

Kazağı tekrar üzerime geçirip lavabodan ayrılmanın ardından, derince iç çektim ve elimin tersiyle alnımı sildim.
Fakat birden bire kan olan şeyin sadece bileklerim olmadığını hatırlayarak, odadaki kan gölcüğünü silmek için çırpınadurdum aceleyle. Elime geçen ilk paçavrayı kaptığım gibi odama fırlayıp, hızlı hızlı fakat bir o kadar da dikkatli bir biçimde kanı silmeye başladım. Neyse ki siyah kan halıya kendini bulaştırmamış ve çok da kurumamıştı, işim o kadar da zor olmayacaktı.

Zira yine de stresten çığlık atmamak için kendimi zorluyor, sakin kalmaya çalışıyor ama nefes alışlarımı düzene sokamıyordum. Bahse girerim ki ilk reglini annesinden saklamaya çalışan bir kıza benziyordum, hehe.

Silme işi tamamlandığında ister istemez gözüm yerdeki üzerinde kurumuş kanla öylece duran küçük jilete kaydı. Bileklerimdeki büyük acıda payı bulunan o "küçük" jilete... Hiç düşünmeden çöpe fırlattım onu, eski hâline getirmeye uğraş vermedim. Aynı şeyin yaşanmasından korkuyordum; kendimi yine aynı jiletle bilinçsiz şekilde kesmekten, aynı kan gölcüğüyle ve yaralarla uyanmaktan korkuyordum.

Etrafa son bir kez göz gezdirdim yorgun ve düzensiz nefesler almaya devam ederken. Sabah sabah uğraştığım işi sorguladım- ki bu gayet sorgulanacak bir şey, kim uyandığı anda kendini kestiğinden habersiz şekilde yerde yatabilirdi ki?
Nefes alışımı yavaş yavaş düzene soktuğum sırada, ne kadar iyi iş çıkardığımı söyledim kendime. Şahsen ben bu odaya girsem, hayatta anormal bir şeyler döndüğünü sanmam.

Yerde bağdaş kurdum, kendisini tamamen unuttuğum buruk bacağımın karıncalanıp "Ben buradayım!" diye bağırmasıyla birlikte. Korkudan acısını hissedememiş, tek derdim kesikleri saklamak olmuştu bir anlığına; sanki buruk bacağım da bu unutulmanın öcünü alıyordu.
Karıncalanma yavaş yavaş azalırken, elimi alnıma götürerek ağzımdan yüksek sesli olmasa da uzun süreli bir kahkahanın çıkmasına izin verdim. İstesem de durduramadığım bir kahkaha...

"AMNESIA"  -ErrorInk-Where stories live. Discover now