3

2.6K 297 154
                                    

- Önümde bir karanlık yol, benimle yürür müsün? ☁️

—————

Yaşlı adam bizi odada yalnız bırakalı yaklaşık 15 dakika olmuştu. Gitmeden önce biraz oğlundan, yani SeokJinden bahsetmişti.

5 yıl önce trafik kazası geçirdiğini öğrenmiştim. Arabayı alıp kaçmış. Sonra da direksiyon kontrolünü kaybettiği için büyük bir kaza yapmış. Birkaç gün kaldığı koma sonucunda da yaşama tutunmuş fakat belden aşağısı felç olmuş. Ayrıca kazadan sonra kimseyle konuşmamış. Hiçbir şeye tepki vermiyor, gülmüyor, ağlamıyormuş. Doktorlar ne kadar konuşmaya çalışsa da karşılık alamadıkları için belli bir tedavi sürecine de girilmemiş. Şuana kadar gelen bakıcılar, SeokJine yemek yedirmeyi, ilaçlarını içmeye ikna etmeyi başaramadığı ve sabırlı olamadıkları için işi bırakmışlar. Yaşlı adam daha sonra bana güvendiğini söyleyerek odadan çıkmıştı.

Bizde 15 dakikadır olduğu gibi oturup birbirimizin suratını izliyorduk. Bir yerden başlamam gerektiği aklıma gelince boğazımı temizleyerek lafa girdim.

"Merhaba. Ben Taehyung."

Çocukta herhangi bir değişim olmayınca devam etmeye karar verdim.

"Öğrenciyim. Fizyoterapi ve rehabilitasyon okuyorum. İkinci sınıftayım. Ailem uzakta. Bende arkadaşımla beraber kalıyorum. Derslerim baya yoğun şu sıralar. Ama paraya da ihtiyacım var. Buraya gelmeden önce birçok part time işte çalıştım fakat tüm gün ayakta durunca belim çok ağrıyor. Bu yüzden ayakta olan işlerde çalışamıyorum. Şans eseri arkadaşım burayı duyup bana haber verdi. Sanırım tam bana göre bir iş. Hem seninle de yaşıt sayılırız. Yani sanırım. Kaç yaşındasın acaba? Ben 22 yaşındayım."

Konuşmayı kesip kuruyan dudaklarımı dilimle ıslattım. Sanırım yine kendimi tutamayıp fazla konuşmuştum. Karşıdan herhangi bir tepki alamayınca saati kontrol ettim. SeokJin'in yemek yemesi gerekiyordu. Kapı tıklatılıp açılınca elinde tepsiyle bir hizmetli belirmişti. Ayağa kalkıp tepsiyi aldıktan sonra teşekkür ederek kapıyı geri kapattım.

SeokJin hala az önce oturduğum yere bakıyordu. Tepsiyi odadaki masanın üstüne koydum. Ardından tekerlekli sandalyenin kollarını ittirerek SeokJini masanın yanına getirdim. Tekrar önüne geçip kaseyi ve kaşığı elime aldım.

"Yemek yemen gerekiyor. İlaçlarını içeceksin."

Çorbasından bir kaşık alıp ağzına doğru götürmüştüm. Fakat ağzını açmıyordu.

"Yemek istemiyor musun?"

Yine bir tepki alamayınca kaşığı ağzına dayamıştım hafif açılan ağzından kaşığı sokmaya çalışırken çorba SeokJinin ağzımdan tişörtüne dökülmüştü.

Ağzımdan kaçan ufak sese engel olamamıştım.

"Ah... Üzerini değiştirmeliyiz. Ama önce şundan biraz ye olur mu?"

SeokJin kafasını cama doğru çevirince derin bir nefes alıp ikinci kaşığı ağzına doğru götürmüştüm. Yine aynı sahne yaşandığında oflayarak arkama yaslanmıştım.

Derdi neydi bunun?

"Yemek istemiyor musun? Cevap vermene gerek yok, kafa sallaman ya da gözlerini kırpman da yeterli."

Suratıma boş boş bakmaya devam edince pes edip kaseyi ve kaşığı tepsiye geri koymuştum. Madem yemiyordu zorlamanın da anlamı yoktu.

Oturduğum koltuktan kalkıp dolapları karıştırmaya başladım. Gördüğüm kıyafetlerle ağzım açık kalmıştı. Ben yıllarca iki pantolon iki tişörtle idare etmiş biriydim. Bu kadar kıyafeti hayatım boyunca bir arada görmemiştim.

"Harika kıyafetlerin var SeokJin. Rahat bir şeyler seçeceğim senin için."

Cevap vermeyeceğini biliyordum. Yine de onunla konuşmam, iletişim kurmam onun psikolojisi açısından iyi olurdu.

Elime aldığım lila tişörtü gözden geçirip SeokJinin yanına geri döndüm.

"Buna ne dersin?"

Bakışlarında herhangi bir değişim görmeyince çorba dökülen tişörtünün eteklerinden tutup üzerinden çıkardım. Yürüyemiyor olmasına rağmen vücudu yapılıydı. Gözüm sırtında ve karnında olan morluklara takıldığında eğilip incelemeye başladım. Elimi morluğun üzerinde gezdirdiğimde ise SeokJinin nefes alışları hızlanmıştı. Hızlıca elimi çekip ayağa kalktım. Ama SeokJin hala derin nefesler alıp veriyordu. Bir sorun vardı. Onu rahatsız eden, onun istemediği bir şeyler vardı.

"SeokJin? İyi misin? Canını mı acıttım? Özür dilerim. Lütfen sakinleş."

Elimi elinin üzerine koyup bir süre sakinleşmesini bekledim. Çok geçmeden nefes alış verişleri eski haline dönmüştü. Bunu fırsat bilip temiz tişörtünü hızlıca üzerine geçirmiştim. İçimdeki tuhaf duyguyla tekrar koltuğa oturdum. Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Konuşamayan biriyle tüm gün ne yapılırdı ki?

"SeokJin sıkılıyor musun? Ne yapmak istersin? Keşke benimle konuşsaydın. O zaman beraber bir şeyler yapar, tüm gün eğlendirdik. Neleri sevip sevmediğini bile bilmiyorum. Ne yapmalıyım?"

SeokJin boş bakışlarını yerdeki halıya çevirdiğinde odanın kapısı da eş zamanlı olarak açılmıştı. İçeriye Yaşlı adamın eşi yavaş adımlarıyla girmişti.

"Beyler, bugünlük bu kadar yeter. SeokJinin yatma vakti geldi. Sende artık gidebilirsin. Üvey oğlumu ben yatırırım."

Şaşkınlıkla açılan ağzımı kapatıp kafamı salladım.

"Tabi. İyi akşamlar."

Kadın yapmadık gülümsemesiyle kafasını salladığında yerdeki çantamı sırtıma takıp SeokJine dönmüştüm. Bakışları gözlerimi bulduğunda içimdeki sıkıntı daha da baskın hale gelmişti. Bunu onun çaresizliğine vurduktan sonra elini tuttum.

"İyi geceler SeokJin. Yarın dersten sonra hemen geleceğim. Kendine dikkat et."

KOMOREBI |TAEJIN|Where stories live. Discover now