bana yukarıdan bak, acınası olduğumu söyle.

419 61 53
                                    

Son bir ayını geçirdiği terk edilmiş deponun koridorlarında hızla yürüdü Doyoung. Jaehyun'un geldiğini ve onu ana oda dedikleri yerde beklediğini Johnny bildireli birkaç dakika olmuştu. Bu bir ayda Jaehyun ve adamlarının ne yaptıklarını pek kavrayamasa da depoya gelip giden adamlardan, saklı kutulardan ve takım elbiselerin altında gizlenmiş olan silahlardan iyi bir tahmini vardı.

Ana odanın - aslında içi kutularla dolu olan büyük bir odaydı - önüne gelince kapıya hafifçe vurdu. İçeriden gelen boğuk sesler ve tıkırtılar dışında bir şey duymayınca kapıyı araladı. Gözünün düştüğü ilk kişi Jaehhyun'du. Her zamanki gibi siyah takımı ile odanın ortasında duruyordu. Normalde geriye taranmış olan saçları şimdi dağılmış, sıkı sıkıya bağlı olan kravatı gevşemiş ve ütülü olan gömleği kırış kırış olmuştu. Yüzünde birkaç kırmızı leke vardı. Bunların kan olmadığını düşünmeyi çok isterdi. Ama odanın diğer tarafında sandalyeye bağlı bir şekilde oturmuş olan adamın yüzündeki hâli işi hiç hayâl gücüne bırakmıyordu.

" Ah, Doyoung. İçeri geç. "

İfadesiz olan yüzünü korumaya çalışarak içeri geçti genç çocuk. Herkes gibi takım elbise yerine, normal bir kot ve bol bir gömlek giyiyordu. Pantolonu ve iç çamaşırı Mark'ın, gömleği Johnny'nin, çorapları ise Jaehyun'undu. Kendi eşyaları olmadığı için kim ne getiriyorsa onu giyiyordu ve şikayetçi değildi. En azından çöp gibi değil de, deterjan gibi kokuyordu.

Kapıyı ardından kapatıp ufak adımlarla ölecek gibi duran adamın ve onun başında dikilen tanımadığı başka bir çocuğun önünden geçti ve Jaehyun'un yanına ilerledi. Kulağına ulaşan ve engelleyici kumaş parçasından kurtulmaya çalışan bağırışlara aldırmamaya çalıştı.

" Arkanı dön. "

Her zaman olduğu gibi kadifemsi dudaklardan çıkan derin sese itaat edip, arkasını genç adama döndü. Omzuna ve beline güçlü bir çift el dolanınca nefesini tuttu.

"  İyice izlemeni istiyorum, tamam mı? Sakın gözlerini kapatma. "

Kulağına değen sıcak nefesle titredi. Onu yerinde tutan ellerin sahibine güçsüz görünmek istemiyordu. Tuttuğu nefesini verip, gözlerini karşısında duran adama ve çocuğa dikti.

" Anlaşıldı efendim. "

Kulağına değen nefesin hareket edişini hissetti. Sonrasında da karşısında duran sarı saçlı, genç görünümlü çocuğun oturan adama attığı yumruğu izledi. Kemiklerin çıkardığı çıtırtı seslerini duyabiliyordu. Bedeni kendinden habersiz yerinden sıçradı.

" Bu çocuğun adı Sicheng. Üç yıl önce onu da bir ara sokakta buldum. "

Anladığını belirtmek için başını salladı. Sarı saçlı çocuk - Sicheng - büyük bir gürültü ile yere düşen saldalyeye bağlı adama acımasız tekmelerini geçiriyordu. Doyoung kulaklarını tıkamak, gözlerini kapamak ve bu olan bitene tanık olmamak istiyordu. Yine de vücudunu yerine sabitleyen eller bir santim bile hareket etmesine izin vermiyordu.

" Senin gibi çaresizdi. Kıyafetleri yırtılmıştı. Kendinde bile değildi onu bulduğumda. Neden, biliyor musun? "

Acılı bağırışlar devam etti. Sicheng'in yüzünü göremiyor olsa da art arda vurduğu tekmelerden ne kadar sinirli olduğunu anlayabiliyordu. Fazla sessiz kaldığını düşününce kısık bir cevap verdi arkasındaki adama.

" Hayır efendim. "

Tekme ve yumruklarına son veren genç çocuk soluklanmak için durdu. Kafasını yukarıya çevirip, derin nefesler aldı bir süre. Sonrasında cebinden bir şey çıkardı. Siyah metalin parıltısı gözüne ilişince çıkardığı şeyin bir silah olduğunu anladı siyah saçlı çocuk. Onu öldürecekti.

Uzun kollar silahı kaldırıp, yerde yatan adamdan tarafa doğrultunca başını kenara çevirdi Doyoung. Görmek istemiyordu.

" İzle dedim sana. "

Vücudunu yerine sabitleyen eller yüzüne çıkıp, başını tekrar adamdan tarafa döndürdü. Yanaklarını tutan eller dokunduğu yeri karıncalaştırırken, sıcak nefes tekrar kulağına döküldü. Ufak bir fısıltı duydu sonra.

" Bu adam, Sicheng'e onun izni olmadan dokundu. O zamanlar on dört yaşındaydı Doyoung. Bir çocuk, anlıyor musun? "

Dolan gözlerinden bir damla bile yaş süzülmediğine emin olmak için gözlerini kırpmadı. Titreyen nefesini içinde tuttu ve tekrar başını salladı.

" Eee Doyoung, hâlâ onu kurtarmak istiyor musun? "

Ellerini yumruk yaptı. Yüksek bir patlama sesi duyulduğunda bile gözlerini bir an olsun kapatmadı. Kanlar beyaz duvara ve sarı saçlı çocuğun üzerine sıçrarken öylece izledi. Midesi bulanıyor, görüşü dökülmeyen yaşlar yüzünden bulanıklaşıyordu. Yine de içinde odaya girdiği anda duyguğu acımadan eser bile kalmamıştı. Sesinin yerine gelmesi için birkaç saniye bekledi. Sonrasında dudaklarını aralayıp, yeterince stabil olmasını umduğu sesiyle konuştu.

" Hayır efendim, istemiyorum. "





heavenly feeling • dojaeWhere stories live. Discover now