23- KÂBUS GERÇEĞİ

19.9K 992 237
                                    

Bir yandan korkun, bir yandan umudun varsa iki kanatlı olursun. Tek kanatla uçulmaz zaten. Ben de hem korkuyorum, hem de umudum var. Eren o ameliyat masasından kalkmalı. Kalkmak zorunda. Beni, bizi bırakmamalı.

Her şey güzel olacak...

5 SAAT SONRA

5 saattir bekliyoruz ama ameliyat daha bitmedi, o güzel haber de gelmedi. Yaşlı ve şişmiş gözlerimle etrafıma baktığımda Engin abi, Gülsüm abla, abim ve bizim grup perişan haldeydi, ben gibi. Aras ve grubu da zaten gitmişlerdi. Sadece Hakan burada kalmak istedi. Şu anda da Melis'in yanında ve ona destek oluyor. Ama ben bunu düşünemeyecek kadar kötüyüm. Tam 5 saattir doktorlardan gelecek o güzel haberi bekliyoruz. Ama kimse gelipte 'ameliyat başarılı geçti' demiyor. Lanet olsun demiyorlar yaaa hiç bir şey. Lanet olsun!!! Ben onsuz yapamam. Onu geç buldum. Bu kadar erken kaybedemem. Daha bizim birlikte yaşayacağımız çok şey var. Daha biz evleneceğiz yaaa.

Ameliyathanenin kapısı açılınca hepimiz doktorun etrafına toplandık ve konuşmasını bekledik. Ama sadece bizim yüzümüze bakıyordu. Hiç bir şey söylemiyordu. Yoksaa düşündüğüm şey mi? Allah'ım hayır nolur böyle bir şey olmasın. Biz artık bu sessizlikten rahatsız olduğumuz için doktora ameliyatın nasıl geçtiğini sorduk. O da sonunda konuşmaya başladı.

"Ameliyat başarılı geçti." biz duyduğumuz şeye sevinirken, doktorun devam ettirdiği sözlerini duyunca sevincimiz kursağımızda kaldı.

"Ama uyanıp uyanmaması ona kalmış. Eğer yaşamak için bir sebebi varsa uyanır. Ama eğer uyanmak istemiyorsa-"

Birden cümlesini yarı da bırakınca yüzümüze endişeli bir hal geldi. Ben de, "evet devam etsenize doktor bey. Eğer uyanmazsa nolur. Fişini falan çekmeyeceksiniz herhalde."

"Üzgünüm, ama eğer 24 saate kadar uyanmazsa yasalar gereği fişini çekmek zorunda kalacağız. Şimdi hastayı yoğun bakım odasına alıyoruz. Çok geçmiş olsun." dedi ve arkasında o kadar endişeli yüzleri bırakıp gitti.

Ne yani, eğer Eren uyanmazsa... Hayır yaaa, hayır. Bu böyle olmamalı. Olmamalı... Ve birden beni öncekinden daha da şiddetli bir ağlama krizi tuttu. Yavaş yavaş sinir krizi geçirmeye başlıyordum. Kızlar beni sakinleştirmeye çalışırken, abim;

"Hemşireeee!" diye bağırdı. Kolumda bir sızı ve sonrası karanlık...

*****

Gözlerimi açtığımda bir hastane odasındaydım. Noldu bana yaa? Ben nasıl geldim buraya? En son şiddetli bir şekilde ağlamaya başladığımı ve ardından da sinir krizi geçirmeye başladığımı hatırlıyorum. Kızların beni sakinleştirmeye çalıştıklarını ve abimin de 'hemşireeee' diye bağırdığını, sonra da hemşirelerden birinin koluma iğneyi batırdıklarını hatırlıyorum. Sanırım sakinleştirici yapmış olmalılar.

Bunları düşünmeyi bırakıp yattığım yataktan kalktım ve odanın kapısını açtım. İyi bari, beni aynı katta ki bir odaya almışlar. Hemen Eren'in yattığı odaya doğru yürümeye başladım. Zaten aynı katta.

Odanın önüne yaklaştığımda birden Eren'in annesi Gülsüm ablanın 'Ereeen' diye haykırışlarını duydum. Engin abi ve abim de şu an öncekinden daha kötüydüler. Arkadaşlarım da, yani Rüzgar, Ceyda, Aylin, Melis ve Umut, hepsi de perişan haldeydiler. Ve hepsi de 'o ölemez, ölmemeli' diyip duruyorlardı.

Ama neden öyle söylüyorlar ki. Yoksa, yoksa Eren... Hayır bu olamaz. O ölmedi. Ölmedi. Hemen onların yanına koştum ve onların her birininde yüzlerine tek tek bakıp;

"Ne oldu? Neden ağlıyorsunuz bu kadar. Ona bir şey olmadı dimi? Eren iyi dimi? Konuşsanıza. Neden susuyorsunuz. Abi, Gülsüm abla, Engin abi, Umut. Kızlar. Konuşsanıza. O ölmedi desenize."

Ben onlara bunları söylerken hiç biri tek kelime bile etmiyordu. Hatta hepsininde ağlamaları daha da şiddetlendi. Gülsüm abla birden yere düşüp bayılınca Engin abi de etrafta ki hemşirelerden yardım istedi. Bizimkilere baktığımda bana 'maaelesef' dermiş gibi kafalarını sağa sola doğru sallamaya başladılar. Hani beni bırakmayacaktın Eren. Ama şimdi bıraktın. Söz vermiştin bana. Bırakmayacaktın beni. Sen ölemezsin, ölemezsin işte. Ve ben de onlar gibi şiddetli bir şekilde ağlamaya başladım.

Eren'in kaldığı odanın kapısı açıldı ve doktorlar üstü beyaz örtüyle kapalı onu götürüyorlardı. Ben de hemen yanlarına gidip Eren'in elini tutup onunla konuşmaya başladım duyamasa da ya da cevap veremese de.

"Eren bana söz vermiştin sevgilim. Beni bırakmayacaktın hani. Seni şimdi oraya mı, morga mı götürüyorlar. Ama sen orada üşürsün. Bu tuttuğum ellerin buz gibi olur sonra. Neden sevgilim, neden gittin haa. Neden. Neden."

Aynı zamanda da ağlıyordum. Doktorlar onun eliyle benim elimi ayırıp götürmeye başladılar. Hepimiz perişandık. Hepimiz. Bundan sonra da nasıl toparlanırız bilinmez. Grubumuzdan 1 kişi eksildi. O artık yok. Aramızda değil ama daima benim kalbimde kalacak. Daima...

*****

Birden sıçrayarak uyandım. Etrafıma baktığımda bir hastane odasındaydım. Ve su gibi terlemişim. Neyse ki hepsi de rüyaymış. Yok yok, hatta kabusmuş. Nasıl bir kabustu o yaa. Gerçeğini bırak kâbusu bile ayrı fenaydı. Yani kâbustur dimi. Bunu doğrulamak için hemen yattığım yerden kalkıp önce saate baktım. Oha. Saat gecenin 4'ü. Ben bu saate kadar nasıl uyuyabildim. En son bana sakinleştirici iğne vurulmuştu diye hatırlıyorum. Bu nasıl bir sakinleştirici yaaa. Soluksuz bir şekilde uyumuşum. Neyse, hemen Eren'e gitmem lazım.

Hemen bulunduğum hastane odasından çıkıp Eren'in odasına doğru adımlamaya başladım. Ama ben yine aynı kattayım. Rüyamda da aynı kattaydım. Noluyor lan.

Eren'in kaldığı yoğun bakım odasının önüne geldim fakat bizimkiler yoktu. Nerede olabilirler ki acaba. Eren'i görmek istediğim için camdan doğru odanın içine baktığımda, ama.ama bu nasıl olur. Oda boş. Bizimkiler de yok. Noluyor yaaa. Hayır, bu olamaz. Yoksa benim gördüğüm kâbus gerçek miydi? Ya da şimdi mi kâbus görüyorum.  Eren nerede? Onu nereye götürdüler.

Hemen bir hemşireyi durdurup;

"Yoğun bakım odası neden boş acaba. İçeride ki hasta nerede?" diye sordum gözyaşlarım eşliğinde.

"Orada ki hastayı normal odaya aldılar. 312 numaralı odaya."

Hemşirenin söylediği şeyle ben de yine umut ışıkları yanmaya başladı. Yüzüm gülerken hemen 312 numaralı odaya koşmaya başladım.

Hemşirenin söylediği odanın önüne geldiğimde bizimkiler çok fazla ağlıyorlardı. Hem de çok fazla. Onların karşılarına geçip;

"Ne oldu size? Neden ağlıyorsunuz? Eren nerede? Konuşsanıza."

Hepsi de şişmiş gözlerle bana bakmaya başladılar. Ama hiç biri de ağızlarını açıp tek kelime etmiyordu. Lütfen, lütfen rüyam gerçek olmasın. Rüya görmüş olayım lütfen. Eren iyi olsun.

Gerçekten sevince insan, yanındayken de özlüyorsun zaten. Evet, sevdiğin insan yanındayken bile özlersin. Ama giderse, o özlemek değil, eksik kalmaktır. Bir gün sen gidersen, özlemem. Eksik kalırım Eren. Nolur gitme. Nolur.

EZİĞİN İNTİKAMI (TAMAMLANDI) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin