BÖLÜM 22 -Birlik-

440 24 47
                                    

Selam gençlerrrrr

Biliyorum çok ama çoooook geç geldi bu bölüm.

Bunun için özür dilerim ama son haftayı sınav haftası yapmışlar tüm arkadaşlarım eğlenirken sınav çalıştım aq. Sonra zaten oruçuz, bayramda da ziyaret derken zaman bulamadım. Neyse. Şu anda da Antalyaya geldim! Bi iyi tatiller alırım:D

Amaan neyse çok uzatım galiba:D

İyi okumalar:D

Garip bir andı.

Bütün herkes şu anda kraliçe tarafından kıstırılmış olan karıncayı izlerken çıt çıkarmıyordu. Karınca baya hırpalanmıştı. Derin derin soluklar alıyordu, kafasının altında bir kılıç olduğunu fark etmiş görünmüyordu. Hatta onların burada olduğundan bile haberi olmayabilirdi. İyi de kim bu karıncayı bu hale getirmişti? Luxa gözlerini karıncadan ayırmadan konuştu.

"Etrafa bakının. Bunlar tek gezmez!" dedi soğuk bir sesle, bayılmak üzere olan karıncayı kılıcıyla iyice dürterek. Karınca irkildi ve iri gözlerle karşısında duran Vitaların kraliçesine baktı, ardından umursamazca kafasını çevirdi. Karıncalar için bu hareket bir saygısızlık biçimiydi.

"İyi de kraliçem ben hiç koku alamıyorum." diye atıldı Penelope büyük, iri burnunu oynatarak. Burnu bir sağa yattı, bir sola yattı. Luxa menekşe moru gözlerini sıçana çevirdi. Ama kılıcı hala karıncanın kafasının altındaydı. Carissa da Penelope'nin konuşmasıyla ileri atıldı.

"Ben de alamıyorum kraliçem. Bu civarda aldığım tek karınca kokusu şunun." dedi pençesiyle yerde duran karıncayı göstererek, bir malmışçasına. Karınca ona yöneltilmiş iğnelemeyi görmezden geldi. Ona göre Carissa kendisini aşağılayan aptal bir sıçandı. Neden bir aptalla kavga edip seviyesini düşürsündü? Luxa sinirle soludu.

"Sizin aptal burunlarınız umurumda değil! Kimse bunun kokusunu aldı mı ha? Şans eseri bulmasam ne olacaktı!" diye haykırdı Luxa. Elleri sinirden titremeye başlamıştı, derin derin nefesler alıyordu ama sakinleşemiyordu. İki sıçanda sustu.

"Şimdi ikili gruplara ayrılın ve etrafı arayın!" diye emir etti kraliçe. Penelope hemen başını sallarken, Carissa kraliçeye uzunca baktı. El mahkum oda başını salladı ve yanına Pupa'yı alarak -ki bu tamamen şans eseriydi- ilerledi ve gözden kayboldu. Bütün herkes Carissa'dan etkilenmiş olacak ki, ikili gruplara ayrıldı. Gregor sessizlik içinde durdu. Şu bulunduğu durum için ne yapması gerektiğini bilmiyordu.

"Hadi Gregor.Canı duydun."

Gregor yanına gelmiş,onunla konuşan minik yarasaya başını sallayarak gülümsedi. Pusilli onun hayatını kurtarmıştı. Onlarda yürümeye başlamışlarken, arkalarından huysuzca bir ses yükseldi.

"Sen nereye gittiğini sanıyorsun?"

Gregor yüzüne oturtuğu hissizlik maskesiyle arkasına döndü. Kalbi küt küt atıyordu. Aralarında geçen minik düellodan sonra bu kızla ilk konuşmasıydı. İyi de neden kalbi pır pır ediyordu? Nefesleri neden sıklaşıyordu? Peki neden midesinde kelebekler uçuşuyordu? Kendini umutsuzca toplamaya çalıştı. Böyle olmaması gerekiyordu. Kalbi pır pır atmamalıydı. Gidişatı hiç iyi değildi.

"Sadece emirlerinize uyuyordum kraliçem." dedi Gregor daha önce Luxa'ya hiç kullanmamış olduğu bir soğuklukla. Yeraltına geldiği ilk zamanlarda bile bu kadar soğuk davranmamıştı Luxa'ya. Bu yüzden kendisine şaşırmadan edemedi. Kız alayla güldü.

"Ne o? Sonunda benim emirlerime uymaya mı karar verdin?" dedi alayla. Gregor sinirle dişlerini sıktı.

"Kraliçemin emirleri her şeyden önce gelir." dedi Gregor sinirini saklamaya çalışarak. Luxa'nın önünde eğildi. Ama saygıdan değil, onu rencide etmek isteyerek; yavaş yavaş, alayla...

GREGOR -İNTİKAM KEHANETİ-Where stories live. Discover now