7

3.3K 408 224
                                    

[7]

+ Eurielle - Hate Me

Karanlık, küçükken çoğumuzun en çok korktuğu şeylerden biridir. Yalnız başımızayken karanlığın bizi sarmasından korkarız hep. Olur ya, ben küçükken karanlıktan çıkabilecek şeylerden korkardım. Bulunduğum yer karanlıksa eğer, sanki yalnız değişmişim gibi hissedip daha çok korkuturdum kendimi.

Ama büyüdükçe karanlık hoşuma gitmeye başlamıştı. Karanlığın verdiği huzuru, gecenin vücuduma bıraktığı rahatlığı seviyordum. Her ne kadar gördüğüm şeyler, karanlıkta ortaya çıktığında daha ürkütücü olsalarda.

Ama bu sefer bulunduğum karanlık ayak bileklerimden saç tellerime kadar tir tir titrememe sebep oluyordu.

Bulunduğum odada zaman algımı yitirmiştim ama mavi şaçlı çocuğun gitmesinin üstünden saatler geçtiğini tahmin edebiliyordum.

Saatlerdir bu odada öylece sandalyeye bağlı bir şekilde oturuyordum. Odada çok loş bir ışık vardı evet ama ışık demek zor olurdu. Bağırmıyordum, kurtulmaya çalışmıyordum. Öylece oturduğum yerde göz yaşları döküyordum.

Mavi saçlı çocuk her aklıma geldiğinde ise nefesim kesiliyordu. Olan şeyleri sindiremiyordum. Gitmeden önce dediği şeyi düşündükçe yüzümde minik bir tebessüm oluşuyordu. Ama bu hala korktuğum gerçeğini değiştirmiyordu.

Küçüklüğümden beri normal bir hayatım olmasını diliyordum. Ama yaşım ilerledikçe hayatım daha karmaşık bir hal almaya başlamıştı. Ne yapıp edip akıl hastanesine kapatılmamı da sağlamıştı hastalığım. Daha ne kadar kötüye gidebilirdim, hiç bilmiyordum. Tek isteğim sadece bir an önce bu lanet yerden çıkmaktı. Zaten psikolojim yerle bir olmuş durumdayken bir de üstüne duyduğum çığlıklar bana hiç yardımcı olmuyordu. Burda çalışmak yürek isterdi gerçekten.

Saatler sonra işittiğim anahtar sesi bir nebze ayılmamı sağlamıştı. Ağlamaktan şişen gözlerim görüntümü bulanıklaştırıyordu.

Kapının açılmasıyla içeriye hemşire olduğunu tahmin ettiğim bir adam girdi. Ama odaya tek hemşire girmemişti. Kendisiyle beraber arkasında beliren mavi gözler eşlik etmişti ona.

Her ne kadar olacaklardan ürksemde, görüş alanıma giren mavi gözler hafifde olsa sırıtmamı sağlamıştı. Haklı olduğumu kanıtlıycaktım, hemde bir hemşirenin önünde.

Mavi gözlere sahip olan leopar daha da belirginleştiğinde hiçbir zaman yapıcağımı düşünmediğim bir şeyi yaptım. Çığlık attım.

Hemşirenin korkmasına sebep olan çığlığım leoparı hareketlendirmişti. Benimde amacım buydu zaten. Leoparı hareketlendirmek.

Hayatım boyunca kaçmaya çalıştığım hayvanlar şu an benim kaçış haritam olabilirdi. Ve bu akıl hastanesinden çıkmak için her şeye razıydım. Her ne kadar bünyem artık acıyı kaldıramayacak derece de yorgun düşmüş olsa bile.

Leopar bana doğru koştuğu sırada gözümden düşen o küçük damlayı hissetmiştim. Son kez hemşireye gülümsediğim sıraya leoparın üstüme atlaması bir oldu.

Atlamasının verdiği güçle sandalyem yere devrilmişti. Sandalyenin sırtıma verdiği acı, leoparın vücuduma bıraktığı acılar karşısında hiçdi bile. Acıdan çığlıklar atıyordum. Ama elimden hiçbir şey gelmiyordu. Ellerim bağlı olduğu için yüzümü koruyamıyorum. Yüzüme verebileceği hasar pek umrumda değildi aslında ama gözlerim işi değiştiriyordu. Bunca şeyden sonra bir de kör olmak benim için işkenceden başka bir şey değildi. Bu yüzden gözlerime saldırmaması için adeta yalvarıyorum.

Bleu • taekook •Where stories live. Discover now