altı

75 7 7
                                    

"Çünkü gerçekten istediğin tek şey,

Sadece dünyanın yanmasını izlemekti.

Öyleyse izle."

Şarkı: Klergy x Valerie Broussard - The Beginning Of The End

*

"Zayn."

Kulaklarıma bana ait olduğunu sandığım boğuk, çatlak bir ses doldu. Sanki kocaman dağlık bir alanda fısıldıyordum ve sesler büyüyerek kulağıma yansıyordu. Dudaklarının arasından kaçan kışkırtıcı, tahrik edici nefesi bile ağır çekimde duyuyor ve birkaç saniye duymaya devam ediyordum. Zamanı bu kadar yavaşlatan şey kendi korkum olmalıydı. Vücudumu öyle ele geçirmişti ki sanki biri benim yerime hareket ederken kafamın içinde bir köşeye oturmuş onun eylemlerini izliyordum.

Söylerken ismi kulağıma bir uyarı gibi geliyordu. Belki ona seslendiğim de beni duyacağını, bir şeylerin değişeceğini düşünmüştüm. Gözlerim farklılık görme umuduyla gözlerine bakıyordu. Belki de dışarıdan gören biri için bu bakışların meydan okuyucu, öfkeli bakışlar olduğunu söyleyebilirdim ama işin aslı bacaklarım titriyor, göğsüm şiddetle çarpıyordu.

İpleri elimden bırakmıştım. Ayaklarımın altında mantığı bir sigara izmariti gibi ezdikten sonra bir kukla gibi onun iki dudağının arasına odaklanmış, inanmak için söyleyebileceği en ufak bir şey bekliyordum. Bunun bir şaka olduğunu söyleyebilirdi. Vampirlerden ve kurt adamlardan bahsedebilirdi. Çok garip bir hastalıktan söz edip beni tamamen kendine inandırabilirdi. Ama tüm bunları karşımdaki yabancı değil, Zayn yapmalıydı.

"Zayn?" Bu sefer sesim hafifçe titredi. Bu telefonun diğer ucundaki kişiye seslenmeye ya da eve girince anne diye bağırmaya benzemiyordu. Bu eylemlerin sonunda bir cevap alamasak bile mantıklı bir sebep bulabilirdik. Annem bana ses vermediğinde iş için evden çıktığını ya da arkadaşlarına gittiğini düşünürdüm, telefondaki kişi ses vermediğinde hattın kesildiğini ya da yanlışlıkla telefonu sessize aldığımı düşürdüm. Her zaman her şeyin mantıklı bir açıklaması olurdu: Şimdi yoktu.

İfadesizce suratıma bakıyordu. Gözlerini kırpmasa bir heykele baktığımı sanardım. Sonra sağ elinin yumruğunu hafifçe sıkıp kaslarını çalıştırdı, ardından boynunu yana yatırarak kütletti. Suratında kocaman bir gülümsemeyle bana doğru gelince bir an hareket edemedim. 

Omuzlarımdan tutup beni koltuklardan birine oturttu. Sehpayla koltuğun arasında iki kere dolandıktan sonra sehpaya, hemen karşıma geçip benimle göz göze geldi.

O Zayn değildi. Bunu anlamama neden olan şey gözleri, ismine karşılık ses vermeyişi ya da demin geçirdiği o ürkütücü dönüşüm değildi. Bunu anlamıştım çünkü bir an karşıma oturunca bu hareketlerin benim tanıdığım adama ait olmadığını fark ettim. Zayn karşımda otururken bacaklarını kocaman açmazdı, oysa Kurt iki yana doğru uzatmış ve tüm sehpayı kaplamıştı. Zayn dirseklerini dizlerine dayayıp öne eğildiğinde küçülüp bir çocuk gibi kalırdı, Kurt ise devasa omuzlarıyla hala daha göz korkutacak kadar kalıplı gözüküyordu. Zayn gözlerimin içine bakarken ne kadar öfkeli olursa olsun beni korkutamazdı, Kurt ise gülümsüyor olmasına rağmen onda başka bir adamın gözlerini görüyordum.

Sevgilimin bedeninde yaşayan bir başka adamın gözleri... Ona bakışlarımı kaçırarak cevap verdim.

"Korkuyor musun?" Bir cevap beklemeden beni aşağılayan bir üslupla güldü. "Korkmana gerek yok, şekerim. Zayn'in sevgilisine bir şey yapacak değilim herhalde. Yoksa Tanrı korusun, beni öldürür." Konuşurken öyle hızlıydı ki, sustuğun da ortamı garip bir sakinlik kaplıyordu. Bu yüzden uzanıp saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırmak için atıldığında onun sakinliğine ayak uyduramayıp birden bileğini yakaladım. "Ha ha."

"Bana her şeyi açıklaman için beş dakikan var." Biraz da onu konuşturmak amacıyla üstüne gittim. O lanet dilinin konuşurken dışarı fırlamaması ya da aksanını bozmaması dikkatimi çekmişti. Eğer düşmanımı tanımak istiyorsam, vücudu zaten bana fazlasıyla ipucu veriyordu.

Uzanıp belimdeki silahı gösterdim. Bunun onu korkutması gerekiyordu ama gözlerinden hiçbir şey okuyamadan bileğini yavaşça elimden kurtardı. Sanki inatla daha da yavaş davranıyor, vücuduna hükmeden aceleci hisleri bastırıyordu. "Tabii ki merakını gidermek isterim. Ne sormak istiyorsun?"

Bu sefer bende öne eğildim. "Sen kimsin?"

"Kurt."

"Bir hayalet misin?" Kafamı anlamsızca iki yana salladım. "Ne yani, şekil değiştiren falan mısın? Ben nasıl bir kurgunun içine düştüm ulan?"

Birden gülmeye başladı. Sanki çok masum gibi kıkırdıyordu ama şu an gülmeyi kesip boğazıma yapışsa şaşırmayacağım tek hareketi bu olurdu. Hayatımda bu denli gülümseme barındıran ilk konuşmayı yapıyordum ama buna rağmen hayatımda onun kadar da tehlikeli olduğunu hissettiğim başka kimseyle konuşmamıştım.

Tüm her şey kendimi hasta gibi hissetmeme neden oluyordu. Buradan çıkınca yapılacak çok şey vardı ama benim ilk yapacağım psikoloğumu aramak olacaktı. Sanki her şey benim aptal kafamın içinde dönüyordu. Uzansam ona dokunabilirdim ama bu gerçek miydi, yoksa ben gerçek olduğunu mu sanıyordum? Kurt eğer benim sevgilimin bedeninde olmasaydı her şeye inanmak daha kolay olabilir miydi?

"Zayn'in gelmesine az kaldı, çabuk yapalım şu işi." Gülmeyi kesip kafasını iki yana salladı. "Bir bedenin içinde beraber yaşıyoruz. Hayalet değilim, Zayn'de değil. Şekil değiştiren? Hiç sanmıyorum. Sevgilinin aç gözlülüğü yüzünden ben bunca zaman pek dışarı çıkamadım ama... Geçen gece, birden bire kendimi burada buldum." Sırıttı. Elimi sanki kendisine ait bir parça gibi almış ellerinin içinde döndürüyor, dokunuyor ve sanki bir top gibi çeviriyordu. Gözlerini bana çevirince teker teker, sanki bir şey tembihliyor gibi konuştu. "Biz aynı kişi değiliz."

Dediklerinden hiçbir şey anlamıyordum ama konuyu değiştirdim. "Geçen gece ne oldu?"

"Ahh." Keyifle güldü. Elimi farkında olmadan ittirip geri yaslandı ve sırıtmaya devam etti. "Bir adam vardı. Bizi tuttu, göğe kaldırdı, parçaladı ve sonra ayırdı. Zayn'in çığlıklarını duymalıydın."

Yüzümü buruşturdum. "Kimdi o?"

Kulaklarını bana tıkamıştı. "Güzel bir geceydi, Thea. Aşık olduğun kadınla bir gece geçirmek gibiydi. Tüm gece çığlıklar, iniltiler ve acıdan duyduğum o güzel zevk vardı. Sanki tüm gece kendi doğumumu izledim."

"Ondan nefret ediyorsun, öyle mi?"

Zayn'i kas ettiğimi hemen anladı ve kafasını aceleyle iki yana salladı. "Hayır, güzelim, hayır. Ben Zayn'in acılarından doğdum. Beni o yarattı. Ondan elbette nefret etmiyorum."

"Zayn'in acıları mı? Kurt..."

"Gitmem gerek." Oturduğu yerden kalktı. Önüne geçtim. "Zayn gelmeden halletmem gereken şeyler var."

"O adam kimdi?" diye sordum son kez. İçimde garip, hoş bir his vardı. Dudaklarından çıkacak isim yüzünden kalbim hiddetle çarpıyor, kulaklarım uğulduyordu. Sanki onun tasvir ettiği gibi biri ruhumu göğe kaldırıyor, tüm anıları ve hisleri parçalıyor, beni yeni bir kişi gibi baştan yaratıyordu.

Gitmesin diye sıkı sıkı koluna tutunmuştum. O sarı, çirkin gözüyle gözlerimin içine bakıyor ve susuyordu. Evin içinde sadece camdan giren sert rüzgarın şiddetini ve pencerenin önünde ki çalıların müziğini duyuyordum. Sonra rüzgar, gerçek bir çığlık atar gibi içeri doluştu. Pencere sallanarak duvara vurdu. Elektriğin dans ettiğini, gözlerimin birkaç saniye karanlığa bulandığını gördüm.

Sanki ismi evin içinde bir ruh gibi geziyordu. Hakkında çok şey bilmeye, onu görmeye gerek yoktu. Bir adam vardı, biliyordum. Bunların hepsi başımıza onun yüzünden gelmişti. Aynı Zayn gibi, aynı cesaretim gibi şimdi evin içindeki her şeyde bu adamın önünde diz çöküyor, boyun eğiyordu.

Kurt kapıdan çıkıp gitmeden önce kulaklarıma yeni, keskin bir kelime çalındı. Söylemişti ama dudaklarının hareketlerini görmüyordum, belki de sessizce zihnime fısıldamıştı. Ama evde yalnız kalınca hareket edemedim, olduğum yere çöktüm ve bu tanıdık ismi milyon defa tekrarladım.

"Travis."


THREE || zmNơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ