on altı

49 5 0
                                    

"Bir askerin eşyaları,

Tüfeği, botları kayalarla dolu.

Ve bu cesaret için,

Ve bu benim için."

Şarkı: Tom Waits - Soldier's Things

*

"Çocuğumuzu nasıl koruyacağım Magnus?"

Eskiden yaşadığım ev şimdikine çok uzaktı. Tekin olmayan mahallelerden birinde, oldukça büyük bahçeli bir evdi. Yakınındaki evlerde uyuşturucu satan, kafa bulan gençler yaşardı. Zaman geçtikçe devlet şehrin bu kısımlarına da el atmış, daha yaşanılabilir bir yer yapmıştı ancak arabam asfaltın üzerinde yuvarlanırken on sene önceki karanlık mahalleye giriyor gibi hissettim.

Bir yetişkin olduğumu, annemin ve o kötü evin hatırasından kurtulmam gerektiğini kavradığım da, daha doğru bir ifadeyle Zayn ile tanıştığımda bu evi kiraya vermiştim. Eşyaları olduğu gibi bırakmış, biriktirdiğim parayı Zayn'e vererek onunla ortak bir eve çıkmıştım. Mutfaktaki çatal kaşığa kadar her şeyi yeni ve bize özel almıştık. Başlarda iki kişilik ailemize kimseyi kabul etmediğimiz için misafir odalarını da düzenlememiştik ama ailesi bize gelmeye başladıktan sonra, henüz evlenmeden evimiz sıkıcı bir karı kocanın evine dönmüştü.

Oysa daha bahçeden girer girmez buranın aynı kaldığını hissettim. Beyaz kapı öyle kirli ve paslıydı ki on senedir hiç dokunulmamış gibiydi. Kapının önünde birkaç eski ayakkabı vardı. Zile uzanıp basınca zorlamam, düğmeyi iyice ittirmem gerekti çünkü bozuktu. On sene önce bu zili düzeltmek için ne kadar çabaladığımı hatırlıyordum.

Geçmişe yapılan bu yolculuk midemi bulandırdı.

Kapıyı geceliğinin önünü örtmeye çalışan sarışın bir kadın açtı. Güneş yüzüne vurunca onu göremedim, ancak annemin daha parlak sarı saçlarını anımsadım. Bir kapıyı çaldığımda o kapıyı annem açmayalı öyle zaman oluyordu ki, neredeyse bu basit olayın ne kadar yüce olduğunu unutmuştum. Kadın annemin öldüğü yaştan çok daha gençti. Halbuki benden sonra buraya taşınan ilk kişilerin bu çift olduğunu ve ilk taşındıklarında da küçük bir çocukları olduğunu hatırlıyordum. Demek genç yaşta ayyaşın biriyle evlenmişti.

Boğazındaki morluklara ve yüzündeki korku dolu ifadeye baktım. Gözlerimi devirmemek için kendimi sıkmam gerekti. Adımı söylediğimde, ev sahiplerinin adını kocasının küfürlü ağzından birkaç kez duymuş olacak ki beni tanıdı. "Neden geldiniz? Bran kirayı ödediğini söylemişti."

"Kira için değil. Çatı katında bıraktığım kolileri hatırlıyor musunuz? Onlara bakmam gerek. Yarım saat sürer."

"Evim müsait değil," diye mırıldandı kapıyı örtmek için hamle yaparken. Elimle kapıyı tuttum ve öfkeyle geri ittirdim. Cüzdanımı hırsla çıkarırken beni izledi. "Eğer ev sahibiniz olarak giremiyorsam, Dedektif Thea Martin olarak girerim."

Kapının arkasından çekildi. İçeriye, salonun ne halde olduğuna, evin nasıl değiştiğine tek bir kez bakmadan üst kata çıktım ve tavan arasına çıkan merdiveni indirdim. Sekiz yaşlarında bir kız anlamsızca bana bakarak alt kata koştu. Evdekilere huzursuzluk vermek, çocukları korkutmak niyetinde değildim ama sabaha kadar bir dakika bile uyuyamayıp günün ilk ışıklarında buraya gelecek kadar bu kolilere ihtiyacım olduğunu hissediyordum.

"Magnus, olur da sana duyduğum özlem yüzünden bu davadan vazgeçersem beni öldür."

Tavan arası mahvolmuştu. On senedir buraya kimse çıkmamış, kimse temizlememiş gibi duruyordu. Kutuları açmak için cebimden bir mendil çıkarıp onunla tutma ihtiyacı hissettim. Toz kutunun üzerinde yeni bir katman gibiydi, yapışmıştı. Nasıl olduğu hakkında bir fikrim yoktu ama kutunun içindeki tüm defterler, fotoğraf albümleri, çocukluğumdan kalan oyuncaklar el sürülmemiş gibi tertemiz duruyordu.

THREE || zmWhere stories live. Discover now