on dokuz

33 6 1
                                    

"Keşke pişmanlığın ötesinde yaşasaydım,

Aldığım şey için suçluluk duymazdım.

Daha fazlasını istemek insanca mı?"

Şarkı: Savages - Adore

*

Bu evden çıkan üçüncü cenazeydi. Bir sedyeye bağlanmış, üstü kapatılmış hareketsizce yatan bedenler. Onları plastik bir mankenden ayıran tek şey, ruhları, kim bilir şimdi neredelerdi? Cesetlere öyle alışmıştım ki onun için ne kadar üzgün olduğumu düşünmüyordum. Ölümün ne kadar gerçek olduğunu düşünmüyordum. Benimde başıma gelebileceğini, yaşamın ne kadar anlık ve kısa olduğunu, hiçbir şeye değmeyeceğini düşünmüyordum. Tek düşündüğüm bu işin içinden nasıl çıkacağımdı. Bunu nasıl açıklayacaktım. Önümden geçip giden sedyenin tekerlekleri kulaklarım yankılanırken, kalabalığın gürültüsü ve kameraların flaşları kulağımda patlarken, olay yeri şeridinin arkasında hareketsizce dikilip ne yapacağımı düşünüyordum.

"Aynı yerde üçüncü cinayet. Polisin bu büyük ihmalkarlığı, üçüncü bir cinayete neden oldu. Olay yerindeki dedektife rağmen kurban kurtarılamadı. Polis, olay yerinde dördüncü bir cinayetin işlenmesine engel olabilecek mi?"

Gazetelerde yazacak köşe yazılarını şimdiden görebiliyordum. İnsanların neyi konuşacaklarını biliyordum. Rex bunu istemişti. Kurbanın değil kendinin konuşulmasını. İnsanlar da onun emirlerine uyacak, ölen genç kız hakkında bir dakika methiyeler düzdükten sonra tüm günlerini bir katilin elini kolunu sallayarak aynı yerde üç insanın canına kıymasını konuşacaklardı. Onlara kızabilir miydim? Ben bile böyle bir şeyin nasıl mümkün olduğuna kendimi inandıramıyordum.

"Dedektif."

Başımı çevirip Jaxon'a baktım. Bir an onu göremedim, bulanık siluetini gördüm ve ne olduğunu anlamak için gözlerimi kırpıştırırken onların dolduğunu fark ettim. Benim için şaşırtıcı oldu. Birkaç defa zorla onları açtığımda görüntü netleşti. Jaxon'ın elini omzumda hissettim. "Eve gidin. Burayı ben hallederim."

"Bunun sorumluluğunu alacağımızı biliyorsun değil mi?" Başını salladı. "Güzel. Kendini hazırla."

Hava kararmak üzereydi. Başımı iki yana sallayıp soğuğu içime çekerken şeritten biraz uzaklaştım. Gazetecilerle ya da meraklı komşularla ilgilenmek istemiyordum. Arabanın içine geçip dudaklarımın arasına bir sigara sıkıştırdım. Sigaranın stresi giderdiği ya da rahatlattığı yoktu ama elimi nereye koyacağımı bilemediğimden ikinciyi ve üçüncüyü de yaktım. En sonunda panik bana dur diye bağırdı.

Dur! Burada böylece neyi bekliyorsun? Dur! Bir çözüm düşünmeye ne zaman başlayacaksın?

Her şeyden önce bu bir gurur meselesine dönmüştü. Katili adalete teslim etmek istediğim kadar, Xyrosaların bana yaptıkları emrivakiyi de def etmek ve onları zor durumda bırakmak istiyordum. Benden yapamayacağımı düşündükleri şeyleri yapmak istiyordum. Bir canavarı ensesinden yakalayıp adaletin önüne atabilir miydim? Dünyanın sağlığı için bunu yapmak istemiyordum. Onu farklı yollarla suçlayıp yine de bir insan gibi adaletin karşısına çıkarabilir miydim? Herkesin önünde dönüşüm geçirip varlığını haykırmayacağından emin olamazdım. O halde onu öldürüp öyle mi adalete teslim etmeliydim?

Onu kendi ellerimle Arnold'a vermeden intikam almanın da, adaletin tecelli etmesinin de imkanı yoktu. Başka bir şekilde olsun istemiyordum. Benden tam beklemedikleri şeyi yapıp onu parmaklıklar ardına tıkmak istiyordum.

THREE || zmOn viuen les histories. Descobreix ara