on yedi

57 6 0
                                    

"Ölü adam takımlarımı giydim...

Ve gülümseyen kafatası yüzüğümü."

Şarkı: Johnny Cash - Further On Up The Road

*

Cenaze evlerinin samimiyeti gözümün önünde tüten bir duman gibi yükseliyordu. Acının en saf, en gerçek olduğu yerler. Yalan yoktu, gösteriş yoktu, kandırmaca yoktu. Ben tüm yaralarımın samimiyetsizliğiyle boğuşuyordum siyah takım elbiselerin arasında dolanırken. Üzerimde yıllanmış, polislerin giydiği kaba deri ceketlerden biri ve sökülmeye başlamış eski bir kot pantolonla çıkarlarım, amaçlarım, yüzsüzlüğüm onların acılarına batıyordu. Ruhu kararmış hayaletler gibi dolanıyor ve kendi günahlarımızı sayıyorduk. Belki yaşlanınca, Tanrı'ya götürecek daha çok şeyim birikir sanıyordum. Oysa genç bir çiftin cenazesinde Tanrı benimle konuşuyordu: "Seni hemen yanıma alsam, sana yeterince zaman vermediğimi söyleyebilir misin?"

Alisha'nın ailesi gördüğüm en zengin insanlardı. Dört katlı bir malikanenin zemin katında, bir düğün salonu gibi devasa ve ayrılmış odalardan geçiyor ve nereye gitsem yeni bir insan görüyordum. Pahalı kumaşları, değerli takıları ve ellerinde taşıdıkları peçetelerle zengin, büyük kimselerdi bunlar ama hiçbirinin yüzünde yapmacıklık göremiyordum. Neden kendi kızları ölmüş gibi ağlıyorlardı? Neden yapmacık olmaları gerektiğini hissediyordum? Eve girdiğimden beri ruhum daralıyordu. Bir an önce annesini bulmak ve onunla konuşmak için sabırsızlanıyordum.

Jaxon bir adım arkamdaydı. Buraya gelmiştik çünkü ona dediğimi yapıp ailesiyle görüşemediği için iş bana kalmıştı.

"Psikologla görüştüm ama," diye kendini savundu. "Dedektif Martin, psikolog bana bildiği her şeyi anlattı. Sanırım eskiden bir arkadaş grupları varmış. Alisha, Henry, Atena ve ölen çocuk. Belki de ailesine onları sormalıyız. Doktor diğer arkadaşları hakkında başka bir şey bilmiyor."

Atena. Her nasılsa, onun çerçevelerde gördüğüm diğer kadın olduğunu hissettim. Dediği gibi ailesiyle bu durumu konuşmam, öğrenebildiğim her şeyi öğrenmem gerekiyordu. Onlarla konuştuğum birkaç sefer babanın sert bir adam olduğunu, annenin ise aksine yapıcı bir kadın olduğunu anlamıştım. Şansımı kadınla deneyecektim.

Onu misafirleriyle ilgilenirken buldum. Beni görür görmez izin isteyip yanıma adımladı. Onunla sakin bir yere geçmek için ilerlerken Jaxon'ı arkamda bıraktım ve merdivenleri çıktı. İki kat çıktıktan sonra Alisha'nın genç bir kızken kaldığı odaya girdik.

"Buraya hiç dokunmadım," diye fısıldadı göz yaşlarını yanaklarından silerken. "O nasıl bıraktıysa öyle duruyor."

"Başınız sağ olsun."

Odaya göz attım. Mor ve beyazın hakim olduğu bir genç kız odasıydı. Tek kişilik bir yatak, bir çalışma masası ve raflarda güzel oyuncaklar vardı. Biraz çocuksu bir genç olduğunu anlamak mümkündü. Eşyalarına göz atmadan önce annesine döndüm. "Size sorular sorsam kötülük etmiş olurum değil mi? Biliyorum. Ama kızınızın ve damadınızın katilini en kısa zamanda yakalamaktan başka bir amacım yok."

"Bana istediğinizi sorabilirsiniz," diye mırıldandı. "Elimden gelenin en iyisini yapacağım."

"Eskiden kızınızın bir arkadaş grubu olduğunu duydum. Henry ile de orada tanışmış olmalılar. Atena adında bir kız ve bir çocuk daha... Seneler önce öldüğünü biliyorum. Onlar hakkında öğrenebileceğim her şeye ihtiyacım var."

"Elbette size anlatırım, fakat neden seneler önceki bir arkadaşlığı merak ediyorsunuz?"

"Öğrendiğim şeyler beni hep aynı kapıya çıkardı..." Bana soru sormasını istemiyordum bu yüzden hızlı davrandım. "Ölen çocuğun adı neydi?"

THREE || zmTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon