4. Bölüm

1.7K 148 24
                                    

O gece saraydan ayrıldıklarından bu yana çok zaman geçmişti. Victoria ilk geldiği günlerde her gece bilinçsizce Felix'in ismini sayıklıyor, onun hayaliyle uyuyup yine onun gerçekliğine uyanıyordu.

Leonardo bu durumdan ne kadar rahatsızlık duyarsa duysun tek bir kelime bile etmemişti kızına, zamanla unutacağını umut etti yalnızca.

Evet, zamanla Victoria daha az düşünür oldu Felix'i ama ne Victoria'nın Felix'i kalbinden ve ruhundan atmaya niyeti vardı ne de Felix'in kendini sarhoş eden bu kokuyu vücudundan atabilmesine.

Victoria 15 yaşına girdiğinde genç bir kız olmanın ilk adımlarını atıyordu. Babasına eskiden olduğu gibi yakındı, ama varlığı öteden hissedilen bir soğukluk da vardı aralarında. Elle tutulan bir soğukluk.

Şimdi bebekliğinde olduğu gibi babasıyla birlikte, o koca yaşlı ağacın altındaydılar. Victoria başını babasının dizlerine bırakmış ve düşünceler denizinde kendinden emin adımlarla ilerliyordu.

Leonardo kızının saçlarını okşarken yılların ilk kez akıp gidiyor olduğunun hissetti. Bundan önceki hayatında bir kez bile aklına gelmemişti bu. Ama kanıtı buradaydı işte, kucağında yatıyordu kızı. Onu azrailin elinden aldığı gün dün gibiydi... Ama elini uzatsa da dokunamazdı. Öyle uzak.

"Ne düşünüyorsun?" dedi tatlı bir sesle Leonardo.

Victoria yalan söylemeyi becerebilen biri olmamıştı hiç, bunun ustası olsa da babasına yalan söyleyecek değildi "Annemi."

Leonardo yıllardır annesiyle ilgili tek bir kelime bile duymamıştı Victoria'dan, hafif bir titreme esir aldı taş bedenini. Söyleyecek bir şeyler arasa da bulamadı, ne söyleyebilirdi ki?

Victoria da sustu. Düşünceleri çığlık çığlığayken dudaklarını aralaması onu yormaktan başka bir şeye yaramıyordu.

Annesi düşüncelerini terk ederken Felix geldi aklına. En son "görüşürüz" demişti o kan dolu gözlerine bakarak, görüşebilecek miydiler peki gerçekten?...

Victoria ayağa kalktı ve üzerini silkeledi. "Biraz yürüyeceğim" dediğinde Leonardo anlayışla başını salladı. Ama anlamıyordu artık kızını. Günden güne aralarına örülen bu duvar, daha da sağlam bir hal alıyordu. Ve bu korkutmaktan başka da bir işe yaramıyordu Leonardo'yu.

Victoria avucunun içi gibi bildiği ağaçların arasına yürüdü. Birkaç dakika sonra güneşin bile ulaşamadığı karanlık bir ormana dönüşecekti burası. Yalnız kalabileceği tek yer. Düşünceleri bile rahatsız edemezdi onu burada.

Victoria güneşten nefret ediyordu ve son güneş ışığını da arkasında bıraktığında ilk bulduğu ağacın köklerine bıraktı bedenini. Diğer yandan da bilinçsizce parmakları toprağı eşiyordu. Başını ağacın gövdesine tamamen yasladı ve gözlerini tüm gerçekliğe kapattı. Şimdi yalnızca karanlık vardı. Parçalanamaz bir karanlık.

Bedeninini babasıyla beraberken güvende hissediyordu, buradaysa ruhu güvendeydi. Kimse incitemez ve kıramazdı onu. Kendisi bile.

Bir zaman sonra uzaklardan bir ses çalındı kulağına Victoria'nın. Bir inleme sesi, belki de yardım çığlığı... Victoria önce bu seslerin varlığına inanmak istemedi, zihninin bir oyunuydu besbelli. Birkaç dakika sonra ise sesin geldiği yere doğru koşmaya başlamıştı bile.

Ara sıra ziyaret ettiği o eşsiz gölün kenarında sereserpe yatan bir genç adam vardı, yardım istemekten daha çok göğüsündeki yaradan damlayan kanın acısına inliyordu.

Victoria genç adama doğru temkinli adımlarla yürüdü. Ama onunla birlikte yürüyen biri daha vardı bu adama doğru. Bir kurt. Gözleri açlıkla parıldıyordu, bu adamı kendine öğle yemeği olarak seçtiğini gizlemiyordu da üstelik.

Victoria kurdun gözlerine baktı. Simsiyah tüylerinin arasında bir deniz gibi parlıyordu gözleri. Ne Victoria ne de kurt çekmedi bakışlarını birbirlerinden. İkisi de paylaşmak niyetinde değildiler ortadaki avı. Biri kurtarmak istiyordu, diğeri onunla birlikte kurtulmak. Kurt belki onu yemezse açlıktan ölecekti, ama eğer Victoria bu adamı arkasında bırakıp giderse de her gün ölecekti.

Kurdun gözlerinden çekti gözlerini ve genç adamın yanına oturdu. Genç, kızı gördüğünde dudaklarında belli belirsiz bir tebessüm belirdi.

"Nihayet." kesik kesik ve zorlukla söylediği bu kelimenin sonunda Victoria'nın elini kanayan yarasına bastırdı ve gözleri tamamen karanlığa gömülmeden önce bir kez daha tekrar etti Victoria'nın sebebini anlayamadığı kelimeyi; 'nihayet'..

**

Leonardo genç adamın göğsündeki kurt pençesine uzun uzun baktı. Belki de kızının sorularından korktuğu için böylesine uzun bakmıştı gencin yarasına.

"Yaşayacak di mi baba?" diye fısıldadı Victoria, diğer yandan da kirli sarı saçlarını parmaklarıyla tarıyordu genç arkadaşının.

Leonardo kızının alnını öptü "Elimden gelen her şeyi yapıyorum birtanem."

"Peki.. O pençe?..." bakışları sol göğsünün üzerindeki sarılı yarayı gösteriyordu.

"Yanında gördüğün kurdun marifeti herhalde." yatıştırmak istercesine gülümsedi "Ben birkaç saatliğine gidiyorum, halledebilirsin değil mi?"

Uyandığında ya da su istediğinde seve seve yardım edecekti ona. Zaten iyileşmesini her şeyden çok istiyordu şu anda. "Git." dedi uzun zamandan sonra sıcacık bir gülümseme bağışladı.

Leonardo bu tanımadığı genç adama teşekkür etti içten içe. Kızı aylar sonra ilk kez yeniden gülümsemişti sayesinde. Kalbi büyük bir mutlulukla doluyken ayrıldı yanlarından.

**

Birkaç saat sonra gözlerini açtığında, göğsündeki acıyla bir çığlık da dökülmüştü dudaklarından, yine o kız yanındaydı.

Onu gördüğünde öldüğünü zannetmişti oysa ki. Kutsal kitapta bahsedilen bir melekti karşısında duran ve acısını hafifleten.

Ama melekler kadar güzel olan bu kız, gerçekliğin tam ortasındaydı. Yanındaydı.

Kızın saçlarında gezinen elini avuçlarının arasına alarak göğsüne bastırdı yeniden. Onun dokunuşuyla acısı diniyordu.

"Ne işin vardı orada?" diye fısıldadı Victoria. Gözlerini hesap sorduğunda olduğu gibi kısmıştı.

"Hatırlamıyorum."

Victoria genç adamın elini itti ve sert bir şekilde bastırdı göğsüne. İşte şimdi değil acısını almak, acısının tek sebebi olmuştu bu kız. Melekti oysa ki birkaç saat önce gözünde. Ve şimdi gösteriyordu gerçek kimliğini. Yalandan haz etmediğini de.

"Tamam.." diye inledi "yalvarırım dur." Victoria elinin baskısını azalttı "Buraya geldim çünkü... Seni görmem gerekiyordu. Ben Corniglialıyım."

Corniglia. Victoria bebekliğinde kulaklarına çalınan bu ismin anlamının ne olduğunu anımsasa da tam anlamıyla hatırlayamadı bir türlü.

Babası geldiğinde soracaktı, ama bu sonsuza dek ertelendi. O gece babası geri dönmemişti ve genç adamın bilincini yeniden kaybetmesiyle unutmuştu Corniglia'yı.


Okuduysan ve beğendiysen vote vermeyi unutma <3

Cadı ve Vampir · Felix Volturi ·Where stories live. Discover now