20. Bölüm

479 40 0
                                    

Gökyüzü az sonra güneşin doğumuyla bir ressamın fırçasından dökülmüş gibi eşsiz bir renge bürünecekti, Victoria buna en yakından şahit olacağının bilinciyle baktı göğe ve gülümsedi, babasıyla az sonra yola çıkıyordu.

Dün gece olanları düşünerek göğün güzelliğini tamamen unuttu. Felix ve Victoria. Victoria Felix'in her bir zerresinde hissettiği varlığının sıcaklığını hissedebiliyordu, Felix'in ona sımsıkı sarılan kolları sanki hâlâ buradaydı ve aç bir iştahla dudaklarının birbirine kapanışı, Felix'in aldığı kesik kesik nefesler ve parçaları elinde kalan yatak başlığı.. Victoria sonunun pek de sürpriz olmadığı gecenin bölünüşünü düşünmemeye çalışsa da başaramadı, tüm güzel anların bir katili olduğu gibi bu anın da bir katili vardı elbette. İsabel. 

Kapı açıldığında Felix'in Victoria'yı yan tarafa çektiğini ve sanki gelen her kimse onun Victoria'yı görmesinden rahatsız olur gibi üzerine eğilmesi... ama Victoria yine de dayanamayarak Felix'in kolunu tutmuştu ve güç bela kimin geldiğine bakabilmişti, o anda garip bir şekilde sinirlenmemişti Victoria aksine mutluydu. İsabel yerine bir başkası da gelebilirdi, bu manzaranın etkilemeyeceği biri. Victoria İsabel'e göz kırparak başını kuş tüyünden yapılmış olan yastığa bırakmıştı, ama parmakları rahat durmuyordu, Felix'in parlak ve bir o kadar da sert göğsünde bir gezintiye çıkmıştı yaramaz bir ifadeyle. 

"Ben-" dedi İsabel, sesinden her an ağlayabileceği anlaşılıyordu. Kırılmış gibiydi. 

Victoria 'isterse ölsün' diye düşündü, Felix'e kendisiyle aynı duyguları barındırarak bakan her bir insanın ölmesi Victoria için hiç de sıkıntı olmazdı. 

"Çık odadan İsabel." demişti Felix, Victoria bu sert ve buz gibi bir sesle söylenen cümlenin kendisini bu denli mutlu edebileceği aklına gelmezdi. 

"Ama leonard-"

"Sadece kes sesini ve odamdan çık." Felix aptala anlatır gibi konuşuyordu "Tekrar etmemi ister misin?"

Felix eskiden -Victoria'dan önce- güzel kadınlara çapkın bakışlar atan, onları baştan çıkaran ve yine o güzel kadınları ölüm hediye eden bir ölümsüz olabilirdi, ama artık -son on yıldır- Victoria vardı ve onun yalnızca 'var oluşu' bile tüm kadınlardan soyutlanmasına yetmişti. İsabel'in neden umutlandığı hakkında en ufak bir fikri bile yoktu, hatta İsabel'in var olduğundan bile haberi yoktu Victoria o aptal elbiseyi 'insan kız'ın seçtiğini söyleyene dek. Silik ve her gün görüp geçtiğiniz, ama dikkat etmeye değer bulmadığınız her şey gibiydi İsabel.

Victoria zihnini daha fazla bu olayla meşgul etmek istemedi, Leonardo'nun ismini duyduğu an ve İsabel de koridoru tamamen terk ettiğinde, Victoria biricik sevgilisini -ki David'e söylediğine göre nişanlısıydı- bırakarak babasına gitmişti. Hayat kendisini iki mükemmel erkek arasında bırakırken oldukça profesyonel görünüyordu, bu iki erkeğin birbirlerine -nedenini bilmediği- düşmanlığı da ayrı bir hediyesiydi hayatın. 

Victoria arka tarafından gelen çalı ezilme seslerinden babasının geldiğini düşündü, ama gelen Alec'ti ve elinde küçük bir çanta duruyordu. Victoria göz kırptı 'O ne?' dercesine, Alec hiçbir şey yapmadı; en azından yapmak istediği şeyi gerçekleştirmek için Victoria ile aralarındaki mesafeyi yok etmesi gerekiyordu.

***

Felix Victoria gittikten sonra, ormana çıktı ve onun kaybettiğini söylediği dahası kendisine hediye edeceği yüzüğü aramaya çıktı. Bu sırada bulduğu 2 değerli kolyeyi de yakınlardaki su kuyusuna bıraktı, ama yüzüğü ne kadar çok ararsa arasın bulamamıştı. Eğer gerçekten Victoria yüzüğü burada düşürmüşse de, artık o yüzük bir başkasının parmağında olmalıydı, tabii bu başkasının 'Alec' olabileceği Victoria ya da Felix'in aklına gelecek son ihtimal bile değildi.

Cadı ve Vampir · Felix Volturi ·Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin