2. Bölüm

751 30 3
                                    

Beyleri karşılamak için bir uşak kalabalığı evin önüne yığılmadı; on iki yaşlarında bir kız çocuğu göründü sadece, onun arkasından da Pyotr'a çok benzeyen bir delikanlı, Pavel Petroviç Kirsanov'un, düğmeleri beyaz armalı bir ceket giymiş olan uşağı evden çıktı. Sessizce arabanın kapısını açtı, öteki arabanın perdesini çözdü. Nikolay Petroviç, oğlu ve Bazarov'la birlikte kapısından genç bir kadın yüzünün görünüp kaybolduğu karanlık ve hemen hemen boş bir salondan geçerek en son modaya uygun olarak döşenmiş oturma odasına gittiler.

"İşte evdeyiz," dedi Nikolay Petroviç. Kasketini çıkardı ve saçlarını silkeledi. "İlk iş olarak yemek yemeli ve dinlenmeli."

"Yemek hiç fena olmaz," dedi Bazarov gerinerek ve bir kanepeye çöktü.

"Evet evet, yemek yiyelim, hem de hemen yiyelim." Nikolay Petroviç görünürde hiçbir neden yokken ayaklarını yere vurdu. "İşte Prokovyiç de tam zamanında geldi."

İçeriye altmış yaşlarında, ak saçlı, zayıf, esmer, bakır düğmeli kahverengi frak giymiş ve boynuna pembe fular bağlamış bir adam girdi. Sırıttı, Arkadiy'in elini öptü ve konuğun önünde eğildikten sonra kapıya doğru geri geri gidip ellerini arkasında kavuşturdu.

"İşte, Prokovyiç," diye söze başladı Nikolay Petroviç, "sonunda evimize geldi... Ee? Nasıl buldun onu?"

"Çok iyi gördüm, efendim," dedi ihtiyar ve tekrar sırıttı ama hemen gür kaşlarını çattı. "Sofrayı kurmamı emreder misiniz?" dedi etkileyici bir sesle.

"Evet evet, lütfen. Ama önce odanıza geçmek istemez misiniz, Yevgeniy Vasilyiç?"

"Hayır, teşekkür ederim, gerek yok. Yalnız emrederseniz şu benim bavulcukla giysimi odaya götürsünler," diye ekledi sırtından pardösüsünü çıkararak.

"Çok güzel. Prokovyiç, beyefendinin pardösüsünü al." (Prokovyiç, adeta şaşırmış gibi Bazarov'un "giysisini" iki eliyle tuttu ve başının üstüne doğru kaldırıp parmaklarının ucuna basarak uzaklaştı.) "Ya sen, Arkadiy, biraz odana gitmek istemez misin?"

"Evet, üstümü başımı temizlemem gerek," diye yanıtladı Arkadiy ve kapıya doğru yöneldi, fakat tam o anda oturma odasına orta boylu, sırtında koyu renk bir İngiliz takım elbise, boynunda son moda kısa bir boyunbağı, ayağında rugan yarım çizmeler olan bir adam girdi. Bu Pavel Petroviç Kirsanov'du. Kırk beş yaşlarında gösteriyordu. Kısa kesilmiş kır saçları, yeni gümüş gibi donuk bir pırıltıyla parlıyordu; yeşilimsi sarı ama buruşuksuz, alışılmadık biçimde dürüst ve saf yüzü, sanki ince ve zarif bir kalemle çizilmiş gibiydi ve kusursuz bir güzelliğin izlerini taşıyordu; özellikle de parlak, siyah, çekik gözleri çok güzeldi. Arkadiy'in amcasının zarif ve soylu görünümü, gençliğindeki endamını ve yirmili yaşlardan sonra büyük ölçüde kaybolan, yerden yukarı doğru yükselme arzusunu koruyordu.

Pavel Petroviç uzun pembe tırnaklı güzel elini, bir tek büyük opalle tutturulmuş kar beyazı kol kapağı yüzünden daha da güzel görünen elini pantolonunun cebinden çıkardı ve yeğenine uzattı. Avrupa usulü shake hands'ten sonra yeğeniyle Rus usulü üç kez öpüştü, yani kokulu bıyıklarını yeğeninin yanaklarına üç kez değdirdi ve "Hoş geldin" dedi.

Nikolay Petroviç onu Bazarov'a tanıttı: Pavel Petroviç esnek vücudunu hafifçe eğerek gülümsedi ama elini uzatmadı, hatta cebine geri soktu.

"Bugün artık gelmeyeceğinizi sanıyordum," diye hoş bir sesle konuşmaya başladı. Nazik bir şekilde iki yana sallanıyor, omuzlarını arada bir oynatıyor ve güzel beyaz dişlerini gösteriyordu. "Yoksa yolda bir şey mi oldu?"

"Hiçbir şey olmadı," diye yanıtladı Arkadiy, "öyle, birazcık ağırdan aldık. Ama şu anda kurt gibi açız. Prokovyiç'i acele ettir babacığım, şimdi geliyorum."

Babalar ve OğullarWhere stories live. Discover now