20. Bölüm

158 13 2
                                    

İhtiyar Bazarovlar, oğlullarının ani gelişine, onu hiç beklemedikleri için çok sevindiler. Arina Vlasyevna öyle bir telaşa kapıldı ve evde koşuşturmaya başladı ki, Vasiliy İvanoviç, onu "kekliğe" benzetti: Bluzunun kuyruğa benzeyen kısa eteği, ona sahiden de kuş görünümü veriyordu. Vasiliy İvanoviç ise sadece homurdanıyor ve piposunun kehribar ucunu yandan ısırıyor, bir yandan da parmaklarıyla piponun boynunu yakalamış, sanki iyice vidalanıp vidalanmadığını denermiş gibi kafasını çeviriyordu ve birden geniş ağzını açarak hiç gürültü çıkarmadan kahkahalar atıyordu.

"Sana topu topu altı hafta için geldim, ihtiyar," dedi Bazarov babasına. "Çalışmak istiyorum, lütfen beni rahatsız etme."

"Suratımı bile unutacaksın, sana nasıl engel olabilirim ki!" diye karşılık verdi Vasiliy İvanoviç.

Sözünü de tuttu. Oğlunu önceki gibi çalışma odasına yerleştirdikten sonra sadece kendisi ondan saklanmakla kalmadı, karısını da her türlü lüzumsuz şefkat gösterilerinden alıkoydu. "Anacığım, biz," diyordu karısına, "Yenyuşa'nın ilk gelişinde onu birazcık bıktırdık: Artık daha akıllı olalım." Arina Vlasyevna kocasının sözünü dinliyordu ama bundan pek bir kazancı olmuyordu, çünkü oğlunu yalnızca sofrada görüyordu ve onunla konuşmaktan kesinlikle çekiniyordu. "Yenyuşenka!" diyecek oluyordu ama oğlu daha bakmaya fırsat bulamadan küçük torbasının ipleriyle oynamaya başlıyor ve "Yok bir şey, yok bir şey, ben öylesine seslendim," diye mırıldanıyordu. Sonra Vasiliy İvanoviç'in yanına gidiyor ve elini yanağına dayayarak, "Canım, bugün öğlene Yenyuşa ne istiyormuş, lahana çorbası mı, yoksa pancar çorbası mı bir öğreniversen," diyordu. "Sen kendin niye sormadın?" "Ya bıktırırsam!" Bununla birlikte Bazarov kısa süre sonra kendini odaya kapatmaktan vazgeçti: Çalışma humması 'geçmişti' ve yerini üzüntülü bir can sıkıntısıyla belirsiz bir huzursuzluğa bırakmıştı. Bütün hareketlerinde tuhaf bir yorgunluk fark ediliyordu, sert ve hızlı yürüyüşü bile değişmişti. Tek başına dolaşmaktan vazgeçmiş ve arkadaş aramaya başlamıştı; oturma odasında çay içiyor, Vasiliy İvanoviç'le bostanda dolaşıyor ve onunla birlikte "sessiz sedasız" pipo tüttürüyordu; bir keresinde Peder Aleksey'i sordu. Vasiliy İvanoviç ilk başta bu değişikliğe sevinmişti ama sevinci sürekli olmadı. "Yenyuşa beni kahrediyor," diye gizlice karısına dert yanıyordu, "bir şeyden memnun olmasa ya da kızsa neyse ama kederli ve sıkıntılı olması çok kötü. Hep susuyor, keşke ikimize de küfretse; zayıflıyor, yüzünün rengi de iyi değil." "Tanrım! Tanrım!" diye fısıldıyordu kadıncağız, "Boynuna bir muska taksaydım keşke ama izin vermez ki." Vasiliy İvanoviç, birkaç defa çok dikkatli bir şekilde Bazarov'a çalışmaları hakkında, sağlığı hakkında ve Arkadiy'le ilgili sorular sormaya çalıştı. Ama Bazarov ona isteksiz ve ilgisiz bir tavırla cevap verdi. Bir keresinde babasının konuşma sırasında ağzından bir şeyler almaya çalıştığını fark edip ona sıkıntılı bir şekilde "Ne o öyle hep etrafımda parmaklarının ucuna basıyormuş gibi dolaşıp duruyorsun? Bu davranışın öncekinden de kötü," dedi. "Tamam, tamam, bir şey demedim!" dedi hemen zavallı Vasiliy İvanoviç. Politik laf atmaları da fayda vermedi. Bir gün köylülerin özgürlüklerine kavuşacakları konusunda, kalkınma konusunda konuşmaya başladıktan sonra oğlunda ilgi uyandırmaya çalıştı ama o kayıtsız bir şekilde "Dün çitin yanından geçerken buralı köylü çocukların eski bir şarkının yerine 'Günü geliyor, kalbim aşkı hissediyor...' diye avaz avaz bağırdıklarını işittim. Al işte sana kalkınma," diye mırıldandı.

Bazarov bazen köye gidiyordu ve alışkanlığı üzere alay ederek köylülerden biriyle sohbete başlıyordu. "Hadi bakalım," diyordu köylüye, "bana hayatla ilgili düşüncelerini anlat, birader; Rusya'nın bütün gücünün ve geleceğinin siz köylülerde olduğunu, tarihteki yeni dönemin sizinle başlayacağını söylüyorlar, siz bize gerçek dili ve yasaları verecekmişsiniz." Köylü ya hiçbir cevap vermiyordu ya da şuna benzer sözler söylüyordu: "Biz yapabiliriz... hem de, çünkü, demek ki... bize nasip olan, aşağı yukarı, kader..." "Bana sizin dünyanızdan bahset," diye onun lafını kesiyordu Bazarov. "Bu dünya da üç balığın üzerinde mi duruyor?"

Babalar ve OğullarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin