12. Bölüm

185 12 0
                                    

Bazarov, arabadan dışarı sarktı, Arkadiy ise arkadaşının sırtının arkasından başını uzattı ve küçük çiftlik evinin eşiğinde uzun boylu, zayıf, saçları darmadağınık, ince kartal burunlu, düğmeleri iliklenmemiş eski bir askerî ceket giymiş bir adam gördü. Adam ayaklarını açmış duruyor, uzun bir pipo içiyor ve güneş yüzünden gözlerini kısarak bakıyordu.

Atlar durdu.

"Nihayet geldi," dedi Bazarov'un babası, elindeki pipo parmakları arasında titreyip durduğu halde tütün içmeye devam ederek. "Hadi in de kucaklaşalım."

Oğluna sarıldı... "Yenyuşa, Yenyuşa," diyen titrek bir kadın sesi duyuldu. Kapı arkasına kadar açıldı ve eşikte kafasına beyaz bir başlık, sırtına renkli bir hırka giymiş tombul, kısa boylu ihtiyar bir kadın göründü. Kadıncağız bir çığlık attı, sendeledi, Bazarov tutmasaydı herhalde yere düşerdi. Tombul elleri hemen Bazarov'un boynuna sarıldı, kafasını delikanlının göğsüne koydu ve o sırada her şey sustu. Sadece ihtiyar kadının kesik kesik hıçkırıkları duyuluyordu.

İhtiyar Bazarov derin derin soluk alıyor, gözlerini eskisinden daha da çok kısıyordu.

"Hadi, yeter, yeter artık Arişa! Kes ağlamayı!" dedi, arabanın yanında kımıldamadan durmakta olan Arkadiy'le göz göze geldikten sonra. Bu arada arabacı yerinde oturan köylü bile başını öbür tarafa çevirmişti. "Buna hiç gerek yok! Lütfen, kes ağlamayı."

"Ah, Vasiliy İvaniç," diye mırıldandı ihtiyar kadın, "yavrucuğumu, canımın içi Yenyuşenkamı ne kadarcık görüyorum ki..." Ve gözyaşlarıyla ıslanmış, buruşuk ve sevimli yüzünü, kollarını çözmeden Bazarov'dan uzaklaştırdı, ona pek mutlu, aynı zamanda da insanda gülme isteği uyandıran gözlerle baktı ve tekrar Bazarov'un göğsüne kapandı.

"E, tabii, bütün bunlar olağan şeyler," dedi Vasiliy İvaniç, "ama iyisi mi artık içeri girelim. Yevgeniy'le birlikte bir de konuğu gelmiş. Affedersiniz," diye ekledi Arkadiy'e dönerek ve topuğunu hafifçe ötekine vurdu. "Anlıyorsunuz ya, kadınca bir zayıflık; ne yaparsınız, ana yüreği..."

Oysa kendisi de dudaklarını ve kaşlarını oynamasınlar diye zor tutuyordu ve sakalı titriyordu... ama görünüşe bakılırsa kendisine hâkim olmak ve neredeyse kayıtsızmış gibi görünmek istiyordu. Arkadiy eğilerek selam verdi.

"Sahiden de gidelim içeri, anacığım," dedi Bazarov ve gücü tükenmiş olan kadıncağızı eve götürdü. Annesini rahat bir koltuğa oturttuktan sonra babasıyla bir kere daha çarçabuk kucaklaştı ve ona Arkadiy'i takdim etti.

"Tanıştığımıza candan sevindim," dedi Vasiliy İvaniç, "yalnız artık kusura bakmazsınız, burada her şeyimiz basittir, asker işi. Arina Vlasyevna, sakinleş artık, rica ederim. Kendini ne bıraktın böyle? Sayın konuğumuz seni ayıplayacak."

"Evladım," dedi ihtiyar kadın gözyaşları arasından, "sizin adınızı da, babanızınkini de bilmiyorum..."

"Arkadiy Nikolayiç," diye ciddiyetle ve alçak sesle fısıldadı Vasiliy İvaniç.

"Bağışlayın beni, saçmalıyorum." İhtiyarcık sümkürdü ve başını bir sağa, bir sola eğerek önce bir gözünü, sonra da öbürünü özene bezene kuruladı. "Siz kusuruma bakmayın benim. Zannettim ki, yavrucuğuma kavuşamadan öleceğim."

"Ama işte kavuştuk, hanım," diye atıldı Vasiliy İvanoviç. "Tanyuşka," diye on üç yaşlarında, çıplak ayak, sırtında parlak kırmızı bir basma elbise olan ve kapının arasından korkuyla bakan bir kıza seslendi, "hanıma bir bardak su getir, tepsiye koy, duydun mu? Size gelince beyler," diye ekledi eski moda yapmacık bir neşeyle, "izninizle sizleri emekli bir askerin çalışma odasına davet ediyorum."

Babalar ve OğullarOpowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz