14. Bölüm

184 11 3
                                    

Bazarov, uzun ve sert parmaklarını açtı... Arkadiy döndü ve şaka yapar gibi ona karşı koymaya hazırlandı... Ama arkadaşının suratı ona öyle korkunç göründü, dudaklarındaki çarpık gülümsemede, alev alev yanan gözlerinde hiç de şakaya benzemeyen öyle bir tehdit görür gibi oldu ki, elinde olmayarak içini korku kapladı...

"Aa! Demek buraya saklandınız!" O anda Vasiliy İvanoviç'in sesi duyuldu ve yaşlı askerî hekim, sırtında ev yapımı çizgili, hafif bir ceket ve kafasında yine ev yapımı hasır şapkayla gençlerin karşısına dikildi. "Sizi aradım, aradım... Fakat harika bir yer seçmişsiniz ve kendinizi harika bir işe kaptırmışsınız. 'Yerde' yatıp 'göğe' bakmak... Biliyor musunuz, bunun özel bir anlamı vardır!"

"Ben göğe sadece hapşırmak istediğim zaman bakarım," diye homurdandı Bazarov ve Arkadiy'e dönerek alçak sesle "Yazık, engel oldu," diye ekledi.

"Pekâlâ, yeter," diye fısıldadı Arkadiy ve gizlice arkadaşının elini sıktı. "Ama hiçbir arkadaşlık böyle çatışmalara dayanmaz."

"Size bakıyorum da, genç muhataplarım," dedi bu arada Vasiliy İvanoviç, kafasını sallayarak ve çapraz hale getirdiği kollarını topuzunun yerinde bir Türk figürü bulunan kendi el emeği usta işi burma bastona dayayarak, "bakıyorum ve bakmaya doyamıyorum. İçinizde ne büyük bir güç, ne sağlıklı bir gençliğiniz, yetenekleriniz var! Adeta... Kastor ve Polluks!"

"Bak sen, mitolojiye daldı!" dedi Bazarov. "Zamanında Latincesinin kuvvetli olduğu şimdi anlaşılıyor! Kompozisyondan gümüş madalya almıştın hatırladığıma göre, değil mi?"

"Dioskurlar, Dioskurlar!" diye tekrarladı Vasiliy İvanoviç.

"Tamam baba, yeter, bırak böyle dokunaklı laflar etmeyi."

"Kırk yılda bir kerecik olabilir," diye mırıldandı ihtiyar. "Bu arada beyler, sizi iltifat etmek için aramıyordum; birincisi, biraz sonra yemek yiyeceğimizi haber vermek için, ikincisi de sana önceden söylemek istediğim bir şey var Yevgeniy... Sen zeki bir insansın, insanları tanırsın, kadınları da tanırsın, onun için kusura bakmazsın... Annen senin gelişin münasebetiyle bir ayin yaptırmak istedi. Seni bu ayine katılmaya çağıracağımı zannetme sakın: Ayin çoktan bitti ama Peder Aleksey..."

"Papaz mı?"

"Evet, papaz; bizim evde... yemek yiyecek... Bunu beklemiyordum ve hatta böyle bir şey de söylememiştim... ama nasılsa oldu... adam beni yanlış anladı. Bu arada Arina Vlasyevna da... Ayrıca çok iyi ve sağduyulu bir adamdır."

"Yemekte benim porsiyonumu yemeyecek, değil mi?" diye sordu Bazarov.

Vasiliy İvanoviç gülmeye başladı.

"Ne demek, öyle şey olur mu!"

"Ben de daha fazlasını istemem. Her insanla sofraya oturmaya hazırım."

Vasiliy İvanoviç şapkasını düzeltti.

"Senin her türlü önyargıdan uzak olduğunu bunu sormadan da biliyordum," diye mırıldandı. "Bana gelince; benim gibi altmış ikinci yaşını yaşayan bir ihtiyarın bile böyle önyargıları yok. (Vasiliy İvanoviç ayini kendisinin istediğini itiraf edecek cesareti gösterememişti... Kendisi de en az karısı kadar dindardı.) Peder Aleksey de seninle tanışmayı çok istiyordu. Göreceksin, ondan hoşlanacaksın. İskambil oynamaktan da geri kalmaz ve hatta... ama aramızda kalsın... pipo bile içer."

"Ne var bunda? Yemekten sonra bir oyun çevirelim, onu yeneyim."

"He-he-he! Bakalım! Zaman ne gösterecek."

"Sen de eski günlerini yeniden yaşarsın, değil mi?" dedi Bazarov üstüne basa basa.

Vasiliy İvanoviç'in bronz renkli yanakları hafifçe kızardı.

Babalar ve OğullarWhere stories live. Discover now