13. Bölüm

187 15 6
                                    

Yataktan kalktıktan sonra Arkadiy pencereyi açtı ve gözüne çarpan ilk şey Vasiliy İvanoviç oldu. Buhara kumaşından bir robdöşambr giymiş, beline de bir mendil bağlamış olan ihtiyar gayretli gayretli sebze bahçesini belliyordu. Genç konuğunu fark etti ve küreğe dayanarak bağırdı:

"Gününüz aydın olsun! Nasıl, iyi uyudunuz mu?"

"Çok iyi," diye cevap verdi Arkadiy.

"Bense burada, görüyorsunuz ya Cincinnatus gibi son turfanda şalgam için tarh açıyorum. Artık öyle bir zaman geldi ki, (yine de Tanrı'ya çok şükür!) herkes kendi yiyeceğini kendi elleriyle elde etmek zorunda, başkalarına güvenecek bir durum yok: Kendin için çalışmak gerekiyor. Demek ki, Jean-Jacques Rousseau haklı. Beyim, siz beni yarım saat önce bambaşka bir durumda görecektiniz. Köylü kadının biri karnında buruntudan şikâyet ediyordu. Onlar böyle derler ama bize göre bu dizanteridir, nasıl anlatsam... afyonlu bir iğne yaptım; bir başkasının dişini çektim. Bu kadına dişin sinirini eterle uyuşturmayı önerdim... ama kabul etmedi. Bütün bunları gratis, anamatyer yapıyorum. Bununla birlikte benim için bunda şaşacak bir şey yok: Ben zaten pleb'im, halktan biriyim, homo novus'um, karım gibi eski asilzadelerden değilim... Buraya, gölgeye buyurup çaydan önce sabah serinliğini içinize çekmek istemez misiniz?"

Arkadiy, dışarı çıkıp ihtiyarın yanına gitti.

"Bir kere daha hoş geldiniz!" dedi Vasiliy İvanoviç, elini kafasını örten yağlı takkesine koyup askerce bir selam vererek. "Biliyorum siz şatafata, eğlenceye alışıksınız ama bu dünyanın büyükleri de bir kulübenin çatısı altında kısa bir süre geçirmeyi küçümsemezler."

"Rica ederim," diye itiraz etti Arkadiy, "ben nasıl bu dünyanın büyüklerinden olurum ki? Hem ben şatafata falan da alışkın değilim."

"Bir dakika, bir dakika," diyerek nazik bir tavırla itiraz etti yaşlı adam. "Artık arşive kalkmış olsam da kibar çevrelerde dolaştım, kuşu uçuşundan tanırım. Aynı zamanda kendime göre bir psikolog ve bir fizyonomistim de. Bende bu yetenek olmasaydı, sözümü mazur görün, çoktan mahvolmuştum; beni, benim gibi küçücük bir adamı ezer geçerlerdi. İltifat olsun diye söylemiyorum, sizinle oğlum arasında fark ettiğim dostluk, beni candan sevindiriyor. Az önce onunla görüştüm; siz de bilirsiniz, her zamanki gibi çok erken kalktı ve çevrede dolaşmaya çıktı. Merakımı bağışlayın, benim Yevgeniy'le uzun zamandır mı tanışıyorsunuz?"

"Bu kıştan beri."

"Demek öyle. Bir şey daha sormama izin verin, fakat neden bir yere oturmuyoruz ki, size bir baba olarak bütün samimiyetimle sormama izin verin, Yevgeniy için ne düşünüyorsunuz?"

"Oğlunuz, benim karşılaştığım en mükemmel insanlardan biri," diye çok canlı bir şekilde cevap verdi Arkadiy.

Vasiliy İvanoviç'in gözleri birden açıldı ve yanakları hafifçe kızardı. Kürek elinden düştü.

"Demek, böyle düşünüyorsunuz," diye söze başladı.

"Eminim," diye atıldı Arkadiy, "oğlunuzu büyük bir gelecek bekliyor, adınıza ün kazandıracak. İlk karşılaşmamızdan beri bundan eminim."

"Nasıl... nasıl oldu peki?" dedi Vasiliy İvanoviç güçlükle konuşarak. Kalın dudakları hayranlık dolu bir gülümsemeyle açıldı ve bu gülümseme bir daha da dudaklarından kaybolmadı.

"Nasıl karşılaştığımızı mı öğrenmek istiyorsunuz?"

"Evet... genel olarak..."

Arkadiy, Bazarov'u Odintsova'yla mazurka yaptıkları gecekinden çok daha büyük bir coşkuyla, daha büyük bir heyecanla anlatmaya başladı.

Babalar ve OğullarWhere stories live. Discover now