18.BÖLÜM: "TANIŞMA."

314 69 25
                                    

10.05.2007

İlk defa nasıl başlayacağımı bilemiyorum yazmaya. Belki de bu, en hisli yazışlarımdan biridir sana. Yine yıldızlar gülüp eğleniyor kafamın üstünde, bir gece vakti ve yeniden seninle buluşuyorum. Geceyi seninle, senin varlığını hissederek seviyorum.

Dün sevgili aileni yakından tanımıştım. Üzerime diktiğim duyguların elbisesiyle değil de tamamen soyutlanarak ve o elbiseyi üstümden soyarak sana kendimi anlatmaya geldim güzelim. Babanın o ağır bakışlarını hissede hissede avucumu çekmiştim avuçlarının arasından. Bakışlarının bir kısmını babandan almış gibiydin.

"Yemek yiyecektik, sen de bizimle gel ye evlat." Hayır demek ne mümkündü. "Tabi efendim." Ses tellerimin kılçıklanıp kırışmamasına dikkat ediyordum. Masaya geçtik. Annen merakla bakıyordu bana. Onun bakışlarının gölgesini üzerimde hissediyordum. "Hanım, bir tabak daha getirir misin?" Annen babana ışıldar gözlerle bakarak başını salladı.

Güzel seven bakışlarını annenden almıştın.

Annen o kadar hızlı ve atikti ki ağabeyinin yanına hemencecik açıvermişti yeri. Bir yandan ağabeyinin bir yandan da babanın sorgu dolu bakışlarının altında eziliyordum. Yutkunarak karşımda oturan sana bakmaya çalıştım.

Ben yokmuşum gibi tabağına yerleştirdiğin yemeği yiyordun.

Niçin bu kadar kırılmıştın ki? Bu denli mi darılmıştın bana?

Fazla nazlı bir çiçektin güzelim hiç kızışma bana şimdi. Okurken de lütfen sinirlenme. Nitekim güzel çiçeğimin dikenleri bana istediği kadar batsın, yeter ki gözlerimin içine baksın. Baban sana bakışlarımı fark etmiş olsa gerek ki kuru ve sert bir öksürükle dikkatimi senden çekmişti. "Evladım, yer misin diye sormaktan usandı dönüp niye bakmıyorsun?" Kızardığımı hissederek, "Özür dilerim." Babandan bakışlarımı çekerek annene çevirdim gözlerimi. "Kusuruma bakmayın efendim. Fazla heyecanlıyım."

"Orasını anladık." Ağabeyine dönerek kötü kötü bakmaya başladın.

Narin ve kırılgan boynun babana doğru dönerken sadece birkaç saniye göz göze geldik seninle. Buram buram özlenmişliği gördüm aynalarında. İçimde deli bir köşe seni sayıklamaya başladı. Kırık bir aynaydı hüznün lakin sevgimle onu saracaktım. "Sorun değil." Patlıcan yemeğini ve çorbayı işaret ederek gösterdin. "Çorbayı rica edebilir miyim?"

"Tabi." Annen dumanı üstünde tüten ezogelin çorbasını önüme bıraktığında o kadar yemek yememe rağmen acıkma hissinin vücudumda canlanmasına hayret etmiştim. Bir süre gergin ve son derece dikkatli gözlerin altında çalaçabuk yemeğimi yedim. "Kimlerdensin? Seni bu eve getiren nedir?" İşte, ana meseleye sonunda varabildik.

"Efendim..." Ağabeyin kendimi açıklamama izin dahi vermeden mevzuya adım atmıştı. "Kendisinin sevgilisi olur. Ona kim bakarsa işte..." Alaycılık ve samimiyetsizlik akıyordu ağabeyinin yüzünden. Seninle bir bağı olmasaydı eğer pek hoş bir tepki vermezdim ancak senin varlığın bu tepkilerin hepsinden daha kıymetliydi.

Bunları yazmışken hazır, ona karşı sitemlerimi de dile getirmek istiyorum. Çağ dışı hareketlerle seni ve beni kısıtlamaya çalışması kendisini acizleştirmekten başka bir şey değildi. Başta sen olmak üzere bu şekilde davranan bir erkeğin sokakta da herhangi bir kadına gereksiz çıkışması ve aşağılaması kabul dahi görmezdi.

Sana kimsenin bakmıyor olması kaldı ki seni aşağılamazdı.

Sen dahil bütün kadınlara çirkin eller, çirkin gözler bakacaksa da bakmasındı.

LAVİNİA'DA SOLAN BİR GÜL Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin