"ON ÜÇÜNCÜ MEKTUP"

49 13 15
                                    

Cumartesi.

Sevgili Yusuf.

Pencere kenarında ki o çiçekler kurumaz, gözyaşım durmaz, büyütür bizi. Yusuf, başında iç çektiğimiz o göl bize küskün, kırgın. Dallarımız suskun, şarkılarımız sussun.

Sana bu gün o soğuk duvar da nasıl ısınılır onu anlatacağım, sana o sobalı evi, o soğuk duvara kaç ateş düşmüş onu anlatacağım. Yusuf, sana nasıl düştüğümü anlatacağım. Sana nasıl kalkmasam da düştüğüm yerden çiçeklerime sarıldığımı anlatacağım.

O gün kasaba da hava biraz soğuktu Yusuf. Cumartesi günü hava karamsardı biraz. Ben dükkanımı açmıştım, lakin öyle çirkin bir huzursuzluk kaplamıştı ki kalbimi, ağlasam bana sırt dönecekti bedenim.

Yusuf, Seneler önce dükkanıma gelen yaşlı bir teyze vardı. Adı Kader'di O kadar tatlı bir yüzü vardı ki, o günden sonra hep ziyarete giderdim onu. Bu gün kalbimde ki bu huzursuzluğu Yok edemezdim ama hiç ederdim biraz. Bilirsin, hiçler hep biraz da çoktur.

Yağmur yağdı, ben yürüdüm. Sokakta çocuklar oyun oynamayı kesti ben yürüdüm. Sırıksıklam oldum ama yine de yürüdüm. O eski eve gelene kadar çok düştüm, sonra yine düştüm. Pembe çatılı, pencere kenarı çiçeklerle dolu o eve gelene kadar çok yoruldum ama durmadım. Kader teyze Beni o kadar mutlulukla karşıladı ki, ayakkabım ile birlikte kapının önünde çıkardım attım o huzursuzluğu üzerimden. Bana eski örgülü hırkasından verdi, sobayı ısıttı elleriyle ördüğü patikleri giydirdi.

Kader Teyzenin iki tane torunu vardı. Öksüz, yetim. Çok konuştuk, bazen ellerimizi uzattık hep beraber o sobaya, bazen sadece duvara baktık ama çok gülümsedik. Yıllardır hiç anlatmadı bana neden tek başına diye. Neden hiç duvarlarında fotoğraf yok demedim bende. Biliyordum ki anlatacaktı. O gün anlattı bana Yusuf. Çocuklar sobanın yanında uykuya daldı. Ama o teyze hiç uyumadı. Duvar da sanki bir sürü fotoğraf varmış da özlem gideriyormuş gibi.

Şöyle başladı söze;

'Ayşem, on sekiz yaşındaydı. Öyle çok sevdalıydı ki Ömer'e aç kalırdı, susuz kalırdı da yine de hergün pencere kenarında beklerdi onu. Çiçeklerini sulardı, hergün saat sabahın yedisinde çıkardı pencere kenarına, akşamın yedisinde de çıkardı. Adını duyduğu an dikkat kesilirdi. Duvara en güzel resimlerini asardı, resimleri kendisi çizerdi. Bir yıl sonra evlendi Ömer. Komşu olmuşlardı. O günden sonra beklemeyi bıraktı bir daha hiç çıkmadı pencerenin önüne, hiç sulamadı çiçeklerini, adını duyduğunda bile bakmadı.

Seneler geçti ömerin bir kızı bir oğlu oldu. Ayşem çok severdi çocukları ama bir kere bile okşamabir daha hiç bir çocuğun başını. Günlerden bir gün kış günüydü. Her evde soba yanardı. Ayşe ile salonda otururduk, ben yaşlı o suskun ne denirdi ki. Duvara bakardık sadece. Birden bir ses duyduk sonra, pencereye çıktık. Ne görelim? ömerlerin evi yangın yeriydi. Nasıl canhıraş bir çığlıkla çıktı dışarıya Ayşem, tutamadım. Ben ağladım, o ağladı sönmedi yangın. Herkes yangını izlerken, Gözünü bile kırpmadan girdi yangına. Karısı dışarıdaydı, o bile yangını izliyordu. Ömer ile çocukları evdeymiş. İlk önce çocukları kurtardı Yangından. İçim çok huzursuzdu o gün. Biliyorum yanacaktı ciğerim. Yandı. Hâlâ yanar durur.

Çıkmadı Ayşem o gün o Yangından. Tam iki saat sonra söndü yangın. Ev dağın diğer ucunda yetişemedi kimse. Ayşem yandı, Ömeri ile yandı. Eğer ki derlerse Ayşem Yangından yandı, ben derim ki sevdadan yandı. Çıkardılar sonra bedenlerini. Benim ciğerim yandı. Karısı gitti buralardan, çocuklarını almadan gitti. Benim kızım gözlerimin önünde yandı. Bir daha ne fotoğraf astım duvara ne de güldürdüm yüzümü. Âh çocuklar. Eğer ki Ayşem yaşasaydı bakardı onlara. Bende Ayşem gibi yaptım. Baktım çocuklara. Sanki Hâlâ yanar durur o ev. Gitmek istedim ama gidemedim. Biliyorum, nasıl kül olduysa, cennette yeniden doğacaktı. O gün bu gündür. Ben yorgun, Çiçeklerim susuz, Ayşemsiz, Yaşar dururum.'

Sustuk, ben ağladım ama kader teyzem hiç ağlamadı. Ben yandım, kader teyzem zaten yandı. Sonra ellerini hâlâ yanan sobaya uzattı. İşte o an ağladı Yusuf. Bu defa yeni yanmış bir ateşi söndürmek için değil, yanmış, Küllenmiş o yangını unutmak için sığındı yine yangına.

Sana hiç sönmeyen o ateşi anlattım. Düştüğüm o Yangına tekrar nasıl düşülürmüş onu anlattım.

Yusuf, inan dilim yaralıdır bunu söylerken, eğer ki sen bir yangında yansaydın bende atlardım o yangına. Ellerimde menekşeyle. Kim bilir? Belki kokmayan o menekşe hayat boyu yangın kokardı.

Satırlarım burada dinlensin biraz Yusuf, yeni çıktık yangınlardan.

On üçüncü mektup, on üçüncü oyuk. Olmayanın hatırasına. On dördüncü mektup, geceye Gökkuşağı çizen o kız çocuğunun renklerindedir.

Kendine iyi bak.

RÂYİHAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin