"YİRMİ BİRİNCİ MEKTUP"

63 13 35
                                    

Medya: 🌹

Pazar.

Sevgili Yusuf.

Bu hikayenin bir başı ve sonu yok. bu hikayenin duvara asılan fotoğrafları yok. Bu hikayenin biri şarkısı yok. Bu hikayenin bir evi yok, bu hikayenin bir sayfası yok, bu hikayenin bir bedeni yok. Bu hikayenin yılları var, yarası var, kalbi yok. Bu hikayenin sevdiği var, başka sevesi yok. Bu hikaye biter mi? Yusuf, kıymık gibi batıyorsun kalbimde taşıdığım avuçlarıma. Seni kalbinden öperek daha da seviyorum o kıymığı. Senden gelen her şeyi seviyorum.

Sana bugün bir kalbin ağrısını anlatacağım, o ağrı nasıl avuçlarımda bir harabedir onu anlatacağım. Yusuf, ben hala o harabe de yaşıyorum ve evimi çok seviyorum.

Baksana, koskoca bir şehir bizi sığdırmıştı sokaklarına da, bir kalp sığdıramadı bir yaşamı.

Âh, o günü nasıl anlatayım canım Yusuf. Gözyaşlarım sıcak değil benim artık, buz gibi, ben gibi.

O gün çirkin bir gündü. Ben hiç sevmedim o günü. Lakin bana mutluluğu getiren bu hayatı sevinçle karşılarken, getirdiği mutsuzluğa isyan ederek yaşamak istemedim de aynı zamanda. Bundan dolayıdır ki hiç hayatı suçlamadım ben. Benim o güne ait tek mutluluğum, kalbinin hâlâ ağrımamasıdır.

O kadar hızlı olmuştu ki Yusuf, seninle yürüyüşe gideceğimiz o gün, beni evimin önünden almıştın. Yanında ikili bir bisiklet vardı ve güneşli bir hava da seninle zaman geçirebilecektik. Öyle de oldu, gün boyu ellerin saçlarımdan hiç ayrılmadı. Hep şarkı söyledin bana ve bir sürü sahaf dükkanlarını gezdik, uçurtma dahi uçurduk seninle. Kollarımızı açtık ve gökyüzüne doğru hızla yol aldık. Âh, kokun bir Menekşenin yanık kül kokusudur ve tekrar yanmaya olan umudun gizidir.

Beni evime bıraktığın iki dakika sonrası, benim yüzümde bir çocuk gülümsemesi, avuçlarımda çocuk hevesi. Senin avuçlarını kalbine götürüşünü hatırlıyorum. O kadar silik ama yıllardır hâlâ canlı olan bir şey. O gülüştüğümüz kaldırıma çöken sen, beni kaç yerimden yaralar ve kaç yerimden sağ bırakır bu beni? Âh, o ândan sonra herşey bir sanrı gibiydi. Sana kaç kere fısıldadım, kalbine kaç âh ettim bilmiyorum yusuf. Ama sen hiç duymadın beni. Duyamazsın çünkü gözlerini kapatmıştın.

Melekler ağlasın, cennet açtı kapılarını.

Tam yirmi iki saat sırtım o soğuk duvar da nefeslendi, yusuf hatırlıyor musun? Babamı da o ân gibi beklemiştim ve karşımda sen vardın, benimle beklemiştin. O ândan sonra babam vardı karşımda. Seni beraber bekledik ve yanımızda o erkek çocuğu da vardı. Adı Ali imiş. Sen koymuşsun adını.

O yirmi iki saat bana yaşım kadardı, ne kadar yaşamışsam o kadar ölmüştüm. O andan sonra Her bir saat, bir yıldı ve ben yıllarımı sana vermiştim. Senin için. Sonra seni o soluk kapılı yerden çıkardılar. Gözlerin kapalı tenin beyazdı, bize bir şeyler söylüyorlardı ama ben duymuyordum. Avuçlarını tutmuştum, gözlerimden bir soğuk yaş düşmüştü kollarına. Tenin sıcaktı Yusuf. Tenin sıcaktı. Sonra sadece şunu duydum o doktorlardan, 'Kalbi bir kaç saniye durmuş ve atlattığı atak onu hayli yormuş. Dinlenmesi gerekir' âh, kalbin yorgunmuş Yusuf. Kalbin kalbimin içinde ne kadar dinlenebilir ki Yusuf? Âh. Kalbim kalbini çok yormuş.

Melekler ağlamayı bıraksın, cennet kapattı kapılarını.

Bu hayat bize, Seninle babamı o soğuk duvar da bekletmeyi yaşatmıştı. Bu hayat bize, o soğuk duvar da babamın kızının nasıl büyüdüğünü de yaşattı ve yanımda sen değil babam vardı.

O günden sonra sen evindeydin ve yanında ben vardım. Senin gözlerin hep saçlarım da, gözlerimde oluyordu. Âh, fısıltı halinde konuşuyordun ama sen bana romanlar anlatmaktan hiç vazgeçmiyordun. Senin kalbinin yorgun olması dahi, tökezletmiyordu sözlerini. Bana bir sürü şiirler okudun, sana uyumadan önce masal anlattım. Aynı tabakta yedik yemeklerimizi. Aynı ışığın altında okundu o kitaplar.

Yusuf, sızlıyor başım. Lakin söyleyeceğim. Biz seninle o günler hep aynı yastığa koyduk başımızı. Ve ben, bencil bir kız çocuğu olduğumu anladım o an. Çünkü kalbinin üzerine bıraktım başımı. Bana ağrıyan bir sesle söylediğin o kelimeyi ben hergün şarkı diye söylüyorum kendime. 'Kokunu gizledeğimde kalbime, boynunu büker mi çiçekler? Âh, Nazenin, sende Ben varım. Seni seviyorum, Benim evim yangın' yusuf. Gizledim kokunu kendime. Senin evin yangın ve biz o evde yandık.

O gece, işte tam da o gece, kalbimin ağrıdığı an.

Senin kulağıma fısıldadığın o cümle. Evet, o cümle. Ben hiç unutmadım o cümleyi ve bak şimdi sen o ân bana ne söylediysen ben yıllardır, her gece onu yaptım.

Yusuf, görüyor musun? Senin tek dakikaya sığdırdığın o cümleyi, ben tüm ömrüme yettirdim.

Ve benim avuçlarım o günden sonra hiç kalkmadı kalbinin üzerinden.

Avuçlarım hâlâ kalbinin üzerinde nefesleniyor. Ve ben o kalbi hiç bırakmadım.

Şimdi o cümleyi söylemeye cesaretim yok Yusuf, lakin yakın. Bir mektup kadar daha yakın.

Çünkü o cümle, benim sana yazdığım mektupların sebebi.

Yirmi birinci mektup, yirmi birinci oyuk. Olmayanın hatırasına. Yirmi ikinci Mektup, okuduğunuz tüm mektupların evindedir.

Evet, biraz buruğum ve size bir şey söylemek isterim.

Yirmi ikinci Mektup, bu kitabın son mektubudur.

Kendinize iyi bakın.

RÂYİHAWhere stories live. Discover now