"ON DÖRDÜNCÜ MEKTUP"

49 12 16
                                    

Pazar.

Sevgili Yusuf.

Senin avuçların daima sırtım da bir meleğin kanadı gibi durur. Ben ne zaman ki uçmak istesem, parmakların sırtımda bir ninni gibi beni uyutur. Varlığın beni gökyüzünün en tepesinden sana uçurur.

Sana allı pullu yazılar yazamayacağım demiştim hatırlıyor musun? Seni hiçbir güzel cümleye sığdıramıyorum ki Yusuf. Şimdi satırlarım bir çocuğunun avuçlarında kuruyan o gözyaşı gibi içime akacak.

Sana bugün Gökkuşağının sadece yağmurdan sonra çıkmadığını anlatacağım, sana geceye Gökkuşağı çizen o kimsesizi anlatacağım. Sana nasıl Gökkuşağı gri kaldırımlar da renklenir onu anlatacağım.

O gün çiçek dükkanımın önünde, kaldırımın kenarında geç vakte kadar oturmuştum Yusuf, bu defa seni penceremden değil renklerimizin içinden izleyecektim.

İçimde öyle bir heyecan vardı ki, öyle bir sancı vardı ki nasıl diyeceğini bilemiyorum. İki gün önce dışarıya çıkmıştım, yoldan gelirken o kadar güzel renkler görmüştüm ki, nasıl bir çocuk gördüğü bir şeyi hevesle isterse öyle bir hevesle o boyaları almıştım avuçlarıma. Şimdi kalbim sende, aklım çiçeklerimin yanında ki boyalardaydı. Evet, eğer ki bir şeyi renklendireceksem bu seninle olacaktı.

Sonra sen geldin, ellerinde renklerle. Yusuf nasıl bir tesadüf bu? Ya da bu tesadüf mü? Hayır. Değildi. Biliyordum ki ben o yollarda yürürken, sen ardımdaydın.

Çocuklar evlerine gitmişti, gece gökyüzünde her zaman tam güneş battıktan sonra gelen o misafirdi. Gözlerin gözlerimde, kimsesiz bir çocuk ne kadar güzel bakarsa öyle bakıyordu.

Yusuf ben bunları anlatırken, hâlâ minnetlerimi sunuyorum o yollara çiçeklere o ânılara. Düşünsene, sana gelemediğim sana veremediğim her çiçek o âna şahitti. Ve ben sana artık çiçek verebiliyor seninle renklerimi paylaşabiliyordum.

Duramadım, boylarımı çiçeklerin yanında aldım, yollara kemiklerimi eze eze bastım. Sana gelene kadar bir dakika geçmedi ama sana gelene kadar kalbim sayamayacağım kadar çiçek ekti yollarına.

Yanına nasıl geldiğimi hatırlıyorum, sanki avuçlarıma ölü bir çiçek vermişler, sen nefes almışsın kalbim yaşatmış o çiçeği. Gözlerine korkusuzca bakmak, bir çocuğun o hiç görmediği babasına sarılmak gibiydi. Biraz o eski eksiklik hissi, biraz da babasına ilk defa sarılan o çocuğun avuçlarına konan o kelebek hissi.

Gözlerin geceye kalbinde ki o yara gibi bakıyordu. İlk ben konuştum. 'Ne çizeceğiz ki' gülümsediğini hatırlıyorum Yusuf. Sen o gülümseyişin ile diyordun ki al, kalbim avuçlarımda kes o keskin bıçağınla. Meğersem ben o bıçağı zaten durmadan saplıyormuşum kalbime. 'Geceye Gökkuşağı, senin renklerini çizeceğiz' sana beni yağmur yerine sana yağdırıyormuşsun gibi baktım. Sana ıslak ama saf saf aktım.

Avuçlarımı uzattım gökyüzüne doğru. Ellerimde ki boyaların renklerini gördün, gülümsedin. Konuştum bende. 'Maviyi gökyüzü için, sarıyı papatyalar için, beyaz rengini menekşeler için sevdim.' Sende avuçlarını uzattın gökyüzüne doğru. Şöyle dedin; 'Turuncuyu sonbaharda düşen yapraklar için, kırmızıyı Annem için, Yeşil rengini gözlerin için sevdim.'

Aynı anda birbirimizin renklerini karıştırdık. ben senin için boyadım kaldırımları, sen benim için. Kaldırımlar ise bizim için taşıdı.

Sen yanımda, kollarını gökyüzü kadar açtın, ben yanında kollarımı sen kadar açtım. Gri olan her bir köşeyi boyadık, bazen güneş çizdik bazen ay çizdik. Bazen denizi gökyüzünden uzağa, gökyüzünü siyah çizdik. Güzelliğine ağladım. Yaşlarımdan sonra Geceye Gökkuşağı çizdik, Duvarlara yazdık geceyi. Kimsesiz çocukları sevdik, çiçekleri suladık o gece. Biz o gece seninle geceye gündüzü çizip, gündüze geceyi karıştırdık.

Sonra bitirdik renkleri nefeslendirmeyi, o kadar çok boyadık ki sokağı gri değildi artık. Saçlarım boya olmuş, avuçların rengarenk birbirimize gülümsedik.

Ben bir adım yaklaştım sana, sen bir adım geldin bana. Renklerimizin içinden geçtik, şimdi söyle Yusuf bana. Nasıl inanmam ki ben tek adımında renklendiğine sokakların. Nasıl inkar edeyim renklerini.

Ben o gün senin gözlerinin içine baktım. Sen o gün gözlerimin içinde bir yarayı sevdin. Baktın. Baktım.

Bir şey oldu Yusuf o an da, gecenin en köründe sen sarıldın bana. Ellerinde boyalar bulaştırdın, şimdi hala sırtımdalar. Sen o gün beni tüm renklerin içinde etrafında döndürdün. Gökkuşağının altında dans ettik biz. Şimdi söyle bu kız çocuğu, hiç vazgeçebilir mi hiç renklerin altında saklanan o umuttan? Vazgeçmez Yusuf. Vazgeçmedi.

Renklerimiz boyandı geceye, sen çizdin geceye bu güneşi. Doğdun üzerime, ben o gün yeni bir güne değil yeni bir yarayı oydum sırtımda ki ellerinle.

Şimdi kalemim rengarenk yazıyor sana, çiçekli satırlar açıyor gecenin en aydınlık yerinden.

Kalemim burada dursun lakin bak, o Gökkuşağı çok dans ettirir bizi gözyaşımdan sonra.

On dördüncü mektup, on dördüncü oyuk. Olmayanın hatırasına. On beşinci mektup, Dans eden deniz kızının susuz denizindedir.

Bir hatam oldu ise affola efendim. 💐

Kendinize iyi bakın lütfen.

RÂYİHAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin