"ON YEDİNCİ MEKTUP"

41 13 11
                                    

Çarşamba.

Sevgili Yusuf.

Koştuğum her yolun ardından çıkan çıkmaz sokaklar da, duvar yerine yıkıldım ben. Hevesle anlattığım ne varsa sonunda ağlayarak sustum ben. Gülümsediğim ne mutlu anlarım varsa, hüzünle hatırladım ben. Yusuf, seni sevdiğimi söyleyemediğim her âna, küstüm ben.

Satırları yazdığım kalem, duvar bulsa ona da yazacak ama yok. Senin için tüm duvarlarımı kaldırdım ben Yusuf. Yıkamaz beni sana gelemediğim sokaklar, yıkamaz beni yağan yağmur, soğuk havalar. Geçerim içinden ateşin. Avuçlarına dokunmak, bir ateşin içinden geçmekmiş. Çiçeklerimi küllerimin içinde büyüttüğüm gün öğrendim.

Bana kızma Yusuf, yada kız. Buz gibi soğuk sulara dokundum da yandı ellerim.

Ben hiç bir zaman büyümedim Yusuf. Bunu en iyi sen bilirsin.

Sana bir yaramı daha anlatmak istiyorum Yusuf. Beni dinle lütfen. Bilirim, soğuktur ellerin, lakin hep dursun isterim avuçlarımda, kaldırma ellerin n'olursun üşüyorum. Sadece bir oyuk daha. Bir oyuk. Bir çocukluk. Bir yara.

Bir Anne bir çocuğunun yarası olur mu Yusuf. Bir Anne, çocuğunun hep sırtına baktığı olur mu? Çiçeksiz günlerin hatırası olur mu bir Anne? Sonu olmayan bir roman olur mu Anne? Oldu Yusuf. Annem benim çiçekli sokaklarıma bastı, yazdığım her bir romanın sayfasını yırttı.

Yusuf, o günü nasıl anlatacağım bilmiyorum. Bildiğim tek şey sen ben bu satırları yazarken benimle beraber tutuyorsun kalemi. Hissediyorum.

O gün. Âh Yusuf. O gün Annem bir kez daha terk etti bizi. Babamın sırtı soğuk duvar da kaldı, ellerinde o roman, penceresinin önünde çiçekleri. Kalkamadı babam ayağa Annem gitti, Babam sustu. Annem yine gitti, Babam susturuldu. Annem gitti, ben bebektim, Annem gitti, ben hiç büyümedim.

O gün asla kalamadım o evde Yusuf. Babamı o an ardımda bırakmak bir bıçağı kendime bastırmaktı ve ben bunu defalarca yaptım o gün. O kadar çok koştum o kadar çok ağladım ki hangi sokağa düştü adımlarım asla bilmiyordum.

Koştum, Gitmek için. Ağladım, Babam için.

Durdum, Kalbim için. Sustum, Annesizliğim için.

Bir babayı kalbine, bir kız çocuğunu göğsüne sığdırmak zordu Annem için. Bunda dolayıdır ki hiç kızmadım Yusuf. Ağladım ama kanamadım.

Sonra durdum. Yorulduğumdan değil, nereye gitsem de hiç bir yolun beni bir yere götürmeyeceğini bildiğimden durdum. Konuşmadım o gün. Susmayı sevdiğimden değil, konuşsam da duyulmadığından sustum.

Sırtımı o duvara yasladığımı hatırlıyorum Yusuf. Tek yolun ardında kalmış, çıkmaz sokağa yasladım sırtımı.

Sanki Hâlâ sırtım o soğuk duvar da, Annem ardında ve hep ardında. Kızmadım. Demek ki Annem aramızda ki duvarları bizden daha çok seviyor.

Sana hep Annesizliğimi anlatıyorum lakin Yusuf, beni anla. Annem beni hiç büyütmedi. Annesinin kızı demediler bana. Anneme benzetilmedim hiç. Annemin kıyafetlerini giyip, kendimi Annem gibi Hissetmedim ki hiç. Ben sadece yıldızları çok sevdim. Çünkü onları hep Annem bildim. Bilemedim bir gece aniden odamın penceresine kayıp, ışığıyla yaktığım günlerimi söndüreceğini.

Ben hiç büyümedim Yusuf.

Şimdi anla beni neden çocuk gibi sevdim seni, yirmi iki yaşında bir kız çocuğunun oyuncakları değil, seni sevdiğini anla.

Sana bir yaramı daha açtım. Sana bir yaramı daha açacağım. Şimdi burada duruyorum. Kalemim gözyaşı gibi düşüyor kağıtlarıma ama ziyanı yok. Ben senin adını andığım da ağlamayı da senin kadar çok sevdim.

On yedinci mektup, on yedinci oyuk. Olmayanın hatırasına. On sekizinci mektup, ölü bahçe de açan o çiçeğin yaşama sebebindedir.

Kendinize iyi bakın. 🌹

RÂYİHAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin