Yeni Kitap Duyurusu

2.1K 147 33
                                    


Kalbim de ki; Allah benimle

Allah'ı kaybetmiş insan, neyi aramaktadır?
Allah'ı aramayan insan, neyi bulacaktır?

-Sezai Karakoç



Odamın kapısını kilitleyip, hızla seccademi yere serdim. Akşam namazını hızlı hızlı kıldıktan sonra, seccademi toplayıp başımdaki yazmayı ve eteği de yatağımın altına ittim. Sağolsun, Saliha teyze vermişti bana bunları. Namaz kılacağımı söylediğim de hem şaşırmış, hem de sevinmişti. Anneme söylememesi konusunda da sıkı sıkı tembihlemiştim onu. Kapım önce tıklatılıp, ardından açılmaya çalışıldığında hızla yatağımdan kalktım.

"Neden kapıyı kilitledin?" diye soran Annem'e gülümsemeye çalıştım. "Giyiniyordum."

Cevabım onu tatmin etmemiş gibi, odamı gözleriyle kontrol ediyordu. Derin bir nefes aldım. Secde de kendimi dünyanın en huzurlu insanı hissederken, annemin karşısında bir suçlu gibi ezilip büzülmem çok canımı sıkıyordu.

"Yemek vaktin de böyle boş şeylerle oyalanma. İnsanları sofrada bekletmek çok ayıp bir davranış." Annem günlük, hanımefendi derslerini vermeye devam ediyordu.

Peki, seni secdeye davet eden Allah'ı bekletmek ayıp değil miydi Anne?

Bu cümlelerin dilimden dökülememesi, artık faydasız olduğunu bildiğimdendi. Annemin gönlü de gözleri de kör olmuştu.

Kalpler Allah'ın elindedir.

Bu sözün temsiliydi Annem. Ben ne söylersem ne yaparsam yapayım, kalbine ulaşamıyordum. Üstelik benim kalbimi de körleştirip, sağırlaştırmak istiyordu. Ama faydasızdı, kalbim artık benim ellerimde değildi.

İlk kez namaz kıldığım da bu sevincimi Annem ile paylaşmak gibi bir gaflete düşmüştüm. Karşılığında bir suç işlemişçesine azarlanmakla kalmıştım. Fakat artık çok geçti, ben bu aşka bir kez düşmüştüm.

Acziyetimin farkındaydım, ben bu aşka layık değildim belki ama dedim ya kalbim artık benim ellerim de değildi. İyi ki de değildi!

Dünyanın pembe rengine fazlasıyla aldanmıştım. Aldanmışlarla yaşamaktan, aldandığımı dahi anlayamamıştım.

Tüm uyuyanları uyandırmaya bir uyanık yeter. Diye bir söz okumuştum. Uyandım! Bu anlamsız ve bir birini tekrar eden dünyanın bu tatlı uykusundan uyanmıştım.

Sandalyemi çekip masaya oturdum. Yemeğimi yiyip biran önce odama gitmek istiyordum. Rahatça kuranı kerim okuyabileceğim tek zaman dilimimdi bu saatler.

"Bu yeni otel nerede olucak babacım? " Ablamın sesiyle babama döndüm yüzümü.

"Yeni bir otel mi açıyorsun, baba?" diye sorduğum da Annem'in bakışları beni buldu.

Aklın nerede senin, kızım? Bakışlarını atıyordu yine.

"Evet prensesim." Babam bana gülümseyip, yüzünü sağında oturan ablama döndü. "Bodrum da açıyoruz bu kez Sudecim."

Bir kuran kursu ya da yetiştirme yurdu açmasını isteyen gönlüm yine boynunu büktü. Annem bu içimden geçenleri duysa sanırım beni evlatlıktan reddederdi. Onun gibi soylu ve asil birine bu tür şeyler yakışmazdı. Onlar oldukça medeni insanlar olduklarından bunlar cahiliyetten kalan şeylerdi.

Oysa onun cahiliyet diye bahsettiği dönem, İslamiyetin parsel parsel yayıldığı ve insanlığın yaşayıp yaşayabileceği en medeni çağıydı.

"Bu otele Katre'nin adını vermek istiyorum." diyen babamın sözleri, yemeğin boğazıma tıkanmasına sebep olmuştu.

"Sence de çok güzel olmaz mı, Yasemin?" Bakışlarını benden alıp Anneme çevirmişti şimdi.

Asi (Bir sabır hikayesi) Where stories live. Discover now