BÖLÜM 2| Sinirlerine Hakim Ol

958 111 136
                                    


Alec Benjamin- Let Me Down Slowly

Sabah penceremden sızan ışık ile uyandım. Gözüm acıyordu ve zeminin soğukluğu yanağımı dondurmuştu. Odamın zemininde uyuyakalmıştım. Kendimi uyuşmuş hissediyordum. Başım ağrıyordu. Aslında genel olarak her yerim ağrıyordu.

Dün yaşananlar aklıma gelince bağırdım. Sesimi duyabilmiştim. Sesimi duyduğumda hissettiğim mutluluk paha biçilemezdi. Bulutların üstündeydim adeta. Yerde oturmuş kendi kendime gülümsüyordum. Dışarıdan biri beni görse psikopat filan zannederdi muhtemelen.

Ama ruhum emilmiş gibiydi. Kendimi çok yorgun hissediyordum ve hala çok uykum vardı. Zeminde kendimi toparlamaya çalışırken alarm çaldı. Zorlukla ayağa kalktım ve alarmı durdurdum. Hayalet gibi olduğumdan emindim.

Banyoya girdim ve aynada kendime baktım. Çok solgun görünüyordum. Gözlerim kızarmıştı ve altında mor halkalar vardı. Saçım dağılmıştı. Berbat görünüyordum. Zombiden farksızdım.

Duş alırsam her şeyin düzeleceğini düşündüm. Belki de yorgunluğum geçer ve eski halime geri dönerdim. Kıyafetlerimden kurtuldum ve duşun altına girdim. Musluğu açtığımda bileğimdeki iz dikkatimi çekti. Tam bileğimde kıpkırmızı yara gibi bir şey vardı. Hafif de morarmıştı. Azıcık da acıyordu.

Umursamadım. Önemli bir şey değildi muhtemelen.

Suyu soğuğa ayarladım. Soğuk su sayesinde uykum gidebilirdi. Kaç kez yaşamıştım bunu. Soğuk su tenimi dondururken hiçbir şey yapmadım. Ne kadar suyun altında kaldığımı bilmiyordum ama artık donmaya başladığımı hissediyordum. Suyu kapattım ve havluya sarındım. Aynada kendime baktım. Daha dinç görünüyordum ama gözümün altındaki mor halkalar geçmemişti. Banyodan çıktım. Evet, işe yaramıştı. Artık kendimi çok yorgun hissetmiyordum.

Odama gittim hemen ve saate baktım. Kalkmamdan itibaren bir saat geçmişti ve ben neredeyse okula geç kalacaktım. Lise son sınıfa gidiyordum ve devamsızlık yapmak istemiyordum çünkü okul müdürümüz fazla kaba ve disiplinliydi. 

Hızlıca okul kıyafetlerimi giydim ve makyaj aynamın önüne geçtim. Saçlarımı taradım ve hafif bir makyaj yaptım. Göz altlarımı kapatmak gibi mesela. Dudak parlatıcısıyla son dokunuşu attım. Saçlarımı kurutmadan evden çıkmam gerekiyordu. Hasta olmamak için dua ediyordum

Okulun başlamasına son on dakika kalmıştı ve ben daha evden yeni çıkıyordum. Taksiye binmem gerekiyordu. Evden çıktığım gibi ana yola doğru yürümeye başladım. Daha doğrusu koşmaya. Ana yola geldiğimde taksi geçmesi için yalvardım. Hiç taksi geçmiyordu ve delirmek üzereydim. En sonunda bir taksi durdu. Okulun adresini verdim ve arkama yaslandım.

Dışarıdaki manzaraya bakıyordum. Denizler, kuşlar... Muhteşem doğa. Ve... tam karşımda duran ve beni takip eden o garip... garip kara silüet. Yüzü tam görünmüyordu ama uzundu ve taksi hareket ettikçe sanki takip ediyordu. Kafamı iki yana hızla salladım. Gözümü tekrar açtığımda silüet yok olmuştu. Hayal gördüğümü düşünerek umursamadım.

Doruk'un beni aramasıyla irkildim. Telefonu açtım ve kulağıma götürdüm. "Efendim bebeğim." dedim ve gülmeye başladım. O da gülmeye başladı. 

Doruk ile telefonda konuşurken her zaman "Efendim bebeğim?" lafını kullanmak çok eğlenceli geliyordu. 

"Nisa, farkında mısın bilmem ama okulun başlamasına üç dakika kaldı." Bunu duyunca saate baktım ve gözlerim kocaman açıldı. "Tamam. Geliyorum... Offf. Taksideyim şuan." dedim oflayıp puflayarak. "Tamam ama hızlı ol. Hadi kapatıyorum bebeğim." dedi ve gülerek telefonu kapattı. Güldüm ve telefonu kapattım. Telefonu kapatırken "Şapşal." diye mırıldandım.

Sisin İçinden GeçersemWhere stories live. Discover now