BÖLÜM 4| Cezalısınız

503 102 59
                                    


AURORA- Runaway

Ellerim karşımda gördüğüm kişi yüzünden tir tir titrerken aynı zamanda şaşkınlıktan ağzım da açık kalmıştı. Karşımda yıllardır görmediğim, beni ve ailemi terk eden, ortada bırakan ağabeyim duruyordu. Mahcup bir ifadeyle yüzüme bakıyordu.

Bana ve aileme yaptığı kötü şeyler aklıma geldikçe ağabeyim olacak herife kafa göz dalmamak için elimden geleni yapıyordum. Bir de gelmiş karşımda mahcup bir yüz ifadesiyle bana bakıyordu.

Ben hala ona bakarken o bana doğru ilerlemeye başladı. Birkaç adım kaldığında bana sarılmaya çalıştı ama ben onu ittirdim. "Ne yapıyorsun ya? Ne arıyorsun burada? Neden geldin ve içeriye nasıl girdin?" diye art arda sorular sorarken o sadece nefes alıp veriyordu.

"Kardeşim." dediğinde bağırdım. "Ben senin kardeşin değilim." Her kelimeyi teker teker söyledim. Beni bunca yıldır görmek istemeyen ağabeyim şu an gelmiş bana kardeşim diyordu. Akıl almaz bir şeydi kesinlikle.

Ağabeyim olacak adam kafasını salladı ve "Tamam. Nisa, sana söylemem gereken çok önemli bir şey var." dedi. 

Alkolü fazla kaçırmış veya çok fazla sigara içmiş ya da uyuşturucuya bile başlamış olabilme düşüncesi beni zaten fazlasıyla ürpertiyordu. Bir de söylemesi gereken önemli bir şeyin olduğunu söylüyordu. Kim bilir ne söyleyecekti?

"Ne söyleyeceksen söyle de git." dedim gayet sert bir tavırla. Ona karşı yumuşak ve iyi niyetli davranmayı bırakmıştım artık. "Şuraya oturalım. Konuşuruz." dedi ve koltuğu gösterdi. Sanki koltuğun yerine bilmiyormuşum gibi birkaç saniye koltuğa baktım. Sonra "Tamam ama hızlı ol." dedim.

Gülümsedi ve kafasını salladı. O koltuğa doğru yürürken zemine baktım. Ağabeyim olacak herif geldiğinde yere kahveyi dökmüştüm. İz kalmaması için hemen birkaç peçete alıp sildim. Yeni bir kupa alıp kendime yeni bir kahve yaptım. Sonra belki ağabeyim de bir şey ister diye düşündüm. Hiçbir iyilik yapmak istemesem de misafirleri iyi karşılamak önemliydi benim için. 

"İçecek bir şey ister misin? Tabii bende bira filan yok ama su filan istersin belki." diye sordum biraz da onu rencide ederek. Amacım rencide olmasıydı zaten. Gülümsedi ve kafasını iki yana salladı. "Sağ ol." dedi. Gözlerimi devirdim ve kahvemi elime alıp oturduğu koltuğa gittim.

Yanına oturdum ve yüzüne bakmaya başladım. O ise bana çok özlemle bakıyordu. Bana sarılmak istediği her halinden belliydi ama o bana ve aileme bunca şey yaşatmışken ben ona iyi davranamazdım.

"Açıkla." dedim kaşlarımı kaldırarak. Derin bir nefes aldı ve verdi. "Şimdi şöyle Nisa. Ben babamın ve annemin bana bıraktığı mirası sana bırakacağım." dedi ve gülümsedi. "Hepsini. Yüzde yüzünü de." Dudağını ısırdı. 

Miras mı? Neden şuan miras konusundan konuşuyorduk? Ve neden miras ile alakalı konuşmak için bunca yolu gelmişti?

Kafamı salladım. "Neden miras konusundan konuşuyoruz?" dedim gözlerimi açarak. Yutkundu. Biraz umursamaz olmaya çalışarak "Çünkü ben kanserim." Birkaç saniye duraksadı. " Dördüncü evre." dediğinde onun ölmek üzere olduğunu anladım. 

 

Ops! Esta imagem não segue nossas diretrizes de conteúdo. Para continuar a publicação, tente removê-la ou carregar outra.
Sisin İçinden GeçersemOnde histórias criam vida. Descubra agora