3."Seven Elbet Sevilir"

3.4K 259 345
                                    

Bayramda atarım diyordum ama bitirip bugün atayım dedim. Kontrol ettim ama gören kör olduğum için hata varsa gözümden kaçmıştır, siz de gözünüzden kaçırıp yok sayın. Medyadaki şarkıyla dinleyin💕

***

Hayatının bir döneminden sonra kimsenin dediği şeyi umursamadan kendi isteklerini yapıp kendi sevdiği şeylere göre yaşamıştı. Çünkü biliyordu ki yaşadığı hayat kendi hayatıydı, başkasına göre kendine yol çizip yaşamak sana verilen hayata hakaretti ona göre. Hayat bir tiyatroysa eğer o, ona verilen metne göre gitmek yerine doğaçlama giderdi. Ancak şöyle bir şey vardı, sahnede olmak göz önünde olmak demekti ve o göz önünde olmayı seven biri değildi. Bu yüzden her daim sahne arkasında olmayı ve gözden uzak olmayı tercih ederdi.

Bu tercihi ise içine kapanık ve sessiz karakterinin bir kanıtıydı, bunu inkar edemezdi. Her ne kadar aşmış olsa da bazı şeyler değişmezdi. Sahne önünde gergin olduğu kadar sahne arkasında daha rahat ve neşe doluydu. Çünkü o zaman kendini daha iyi gösterebiliyordu sevdiklerine.

Başkasının dediği şeyi umursamayıp kendi isteklerine göre yaşamak her zaman iyiyi ve doğru olanı getirmiyordu ne yazık ki, bunu biliyordu. Ama şöyle de bir şey vardı ki insan hata yapa yapa olgunlaşırdı. Belki de bu yüzdendi hata yapmaktan çekinmeyişi. Hata yapmak ne kadar kötü olmasa da bazen etrafındaki insanların düşüncesi dinlenmeliydi. Yoksa tıpkı şu an Attila gibi hasta olmaktan kaçamazdınız.

Halil'i dinlemeliydi o gece, eğer dinleseydi kaç gündür olduğu gibi yatak döşek yatmazdı. Zayıf bir bünyeye sahip olmak onun suçu değildi ama laf dinlemeyip yine burnunun dikine gitmek, kendi istediğini yapmak ve o soğuk odada yatmak tamamiyle onun suçuydu.

Taksiye binip hastanenin yolunu tutmuştu, ona kalsa otobüsle giderdi ama ne Ali buna izin vermişti ne de otobüste sürünecek takati. Baş ağrısı ve boğaz ağrısı ertesi günün gecesi kendini belli edip selektör yakarken uyandığında ise yataktan çıkamayacak durumdaydı. Hastanelerden nefret ettiği için Ali ne derse desin gitmeyi reddetmişti. Arkadaşının ona yaptığı değişik içecekler ve ateşini düşürüp hastalığını geçmesini sağlayacak hiçbir yol etkili olmamıştı. Bu yüzden de hem Ali'nin tehdit içerikli ısrarlarına hem de bir türlü geçmeyen hastalığı için nefret ettiği yere gidiyordu. Biraz daha gitmemek için direnirdi ancak Ali onu hem Dildar teyzeye söylemekle tehdit etmiş hem de "Ölümü gör." diye yemin vermişti. En büyük etkenler bunlardı. Yanan gözleri aşağı düşmek için onunla bir direnişe girmişti ama en kötüsü de yutkunduğu anda boğazını bıçak gibi delik deşik eden ağrıydı. Vücudunun her bir zerrresine batan küçük küçük iğneleri ve ikiye ayrılacak gibi ağrıyan başını saymıyordu bile, neyse ki ilk iki güne göre bugün az da olsa daha da dayanılırdı çünkü ayağa kalkabilecek haldeydi. İlk defa bu kadar ağır geçiriyordu ve nedenini bilmiyordu.

Telefonun zil sesini on dakika içinde üçüncü kez duyarken montunun cebinden çıkardı, arayan kişiyi biliyordu.

"Efendim." dedi zorlukla.

"Vardın mı hastaneye?" diye duyduğu telaşlı sesle derin bir nefes aldı. Gözlerini devirebilseydi onu yapardı ama ona bile gücü yoktu.

"İki dakika önce de dediğim gibi. Hayır, daha varmadım kardeşim." diyerek zar zor tamamladı cümlesini.

"Oğlum şoföre söylesene acil diye. Zaten hâlâ sinirim geçmedi sana." diyen Ali, öfkeyle bitirdi cümlesini. Öfkeliydi çünkü Attila çalıştığı için onunla hastaneye gelmesine tıpkı onun yaptığı gibi "Ölümü gör." diyerek yemin vermişti ve izin vermemişti.

"Senin çalışıp bana bakman lazım hayatım, ben vasıfsız ve tembel bir adamım, biliyorsun."

"O konuda haklısın, vasfın yok bak."

Gemisini Bekleyen LimanWhere stories live. Discover now