5. "Duman Karasının Aklını Alan Saman Sarısı"

2.7K 250 518
                                    

Bir insan tavanla ne kadar bakışabilirse o kadar bakışmıştı. Ve hâlâ bakışmaya devam ediyordu. Sanırım artık tavanla ciddi düşünüyordu. Çiçek ve çikolatasını alıp istemeye gitmeliydi. Zaten okumaktan da yorulmuştu, herkes okuyor diye okuyordu yoksa okumakla işi yoktu. Göğsünün inip kalkmasına neden olan derin bir nefes ciğerlerine dolarken alt dudağının içini ısırdı.

Gözleri hâlâ tavandayken, tavanı izlemeye başladığı ilk dört dakikanın sonunda fark ettiği küçük lekeden ayırmamaya devam etti. O leke nasıl olmuştu ve nasıl oraya bulaşmıştı hiçbir fikri yoktu. Ama oldukça sinirlerini bozuyordu bu durum. Bembeyaz tavanda küçük bir lekeydi, takıntılı değildi fakat görüntü hoşuna gitmiyordu. Tıpkı o geceden beri gitmeyen iki çift yeşil göz gibi. Ve o leke de tıpkı bir haftadır zihnine yerleşen gözler gibi onu rahatsız ediyordu şu an. Gözlerini yumdu fakat fayda etmedi, bu sefer o yeşil gözler daha belirgindi. İçinden küfrederek yeniden açtı gözlerini ve bu sefer de o lekeyle karşılaştı. Yeniden küfür edip sinirle nefesini havaya üfledi. Düşünmemeye çalıştıkça düşünüyordu ve çok saçma bir paradoksun içine hapsolmuştu.

Bilgisayarından açtığı şarkı Cem Karaca'nın başka bir şarkısına geçerken kafasını dağıtmak için şarkıya eşlik etmek istedi başta. Sonra bundan vazgeçti. Çünkü işe yaramayacağını biliyordu. Şu an bulunduğu durum ve yaşadığı şey kabullenme süreci falan değildi. O gece ve gecenin sonunda onu evine kadar bırakırken zaten anlamıştı bunu, aptal da değildi kısacası. Gelip de inkar etmesi onun için işleri daha çok yokuşa sürerdi. Kabullenemediği şey yönelimi falan da değildi. Kabullenmek istemediği neden oydu? Başka insan mı kalmamıştı? O kadar insan vardı da payına Allah'ın sarı pipisi ve orman gibi yemyeşil gözlü olan Halil iti mi düşmüştü? Sarışındı bir kere ve o sarışınları sevmezdi. Ama onu sevmeye başlamıştı. Gözleri yemyeşildi.

Kabullenmek istemediği de buydu işte, Halildi o. Başkasını seviyordu ve o bunu, onu sevdiğini anladığı gün öğrenmişti. Göğsünde çok hafif bir sızı hissetti bu düşünceyle. Canı daha çok sıkıldı. Gözlerini yumarken adem elmasının gidip gelmesini sağlayacak şekilde sertçe yutkundu. Derin nefesini havaya üfledi. Daha fazla ilerlemeden engel olup bitirmeliydi. Bok yoluna gitti Niyazi, cümlesindeki Niyazi olmak en son isteyeceği şeydi çünkü.

"Durup dururken suyu gelmiş hamile kadınlar gibi ne oflayıp pufluyorsun lan?" dedi Ali.

"Suyum geldi çünkü kardeşim, doğuracağım şuraya artık. Bana bir şeyler yük olmaya başladı. Yoksa deli olup çıkacağım. İlk hastan da ben olurum bu vesileyle."

"Deli değil yalnız, hastalarımıza lütfen deli deme. Danışan genellikle tercihimiz ama. Deli deme, etik değil." derken Attila'nın kazağını katlıyordu. Dolabındaki kıyafetleri düzenliyordu son yarım saattir. O gece sahilde yediği soğuktan dolayı bu sefer daha kötü hasta olmuştu ve ilk defa o kadar ağır geçirdiği için Ali üzerine titriyordu bir şey olacak korkusuyla. İyileşmesine rağmen kardeşi yine bir şey yapmasına izin vermiyordu ama bir iki haftaya eski haline dönerdi.

Ali'nin dediğine karşılık "Deli doktoru değil misiniz?" diye sordu. Al işte! Yine aklına geldi deli doktoru, sarı pipi ha bir de yemyeşil gözleri olan ve kenafir olmayan Halil iti.

Ali'nin sabrı da buraya kadardı. "Psikoloğuz amına koduğum. Deli doktoru deyip durma lan." dedi Ali sinirle elindeki Attila'ya ait bokseri ona atarken.

Attila üzerindeki iç çamaşırına bakarken "Ben de bunu arıyordum ne zamandır lan." deyip yastığının altına koydu ve tavandaki lekeye bakmaya başladı yeniden. Leke? Sarı pipi? Yeşil gözler? Ee ebesinin nikahı ama!

"Sikicem artık ama!" deyip uzandığı yatağında dikleşti.

Ali ile göz göze geldi. "Enseste karşıyım ben."

Gemisini Bekleyen LimanWhere stories live. Discover now