9. "Her Meyve Tatlı Değildir"

3.8K 290 660
                                    

Kafamda kararlaştırdığım kelime sayısının iki katını yazmam... Ben var ya, ben asla akıllanmam. İflah olmam ben... O yüzden bölüm uzun oldu, frenleyemedim kendimi

***

O anki sinir ve öfkeyle çekilen rest, ters tepebilirdi. Ters tepmesi ise işleri başka bir yola sokup daha zor bir hale getirebilirdi. Ortada dımdızlak kalıp ne yapacağınızı düşünür dururdunuz ve başka yol bulmaya çalışır, bulduğunuz yollara başvururdunuz.

Ama Attila'nın çektiği rest ya da ortaya attığı blöf işe yaramıştı. Öyle olduğu için şu an onların evinde yapılan hamsi tava yeniliyordu. Şaşkındı çünkü gerçekten gelmeyeceğini düşünmüştü. Karşısında oturan sarışın genç ve onun dışında Korhan ona sinirli olup ters bakışlar atsa dahi pek umurunda değildi. Gitmemişti, gelmişti. O kızla buluşmamıştı ve onun için önemli olan buydu. Halil farkında değildi fakat bunu yaparak Attila'nın içindeki hislere bir avuç su dökmüştü. Sinirle aldığı solukların bile neden hoşuna gittiğini bilmiyordu. Tek bildiği şu anki sevincini çok iyi gizliyordu, duygularını gizleyemeseydi eğer şu an kalkıp sarışın genci öpmüş ve kokusunu solumuştu. Ne ara hislerinin böyle bir hal aldığını anlayamıyordu, bastırılan duygular serbest bırakıldığında şiddetli bir patlamayla sonuçlanıyordu ve bu patlamayı yaşamamasına şükrediyordu.

"Anıl, şu tuzu uzatsana." diyen sarışın gence baktı, yeşil gözleriyle göz göze geldiğinde hâlâ öfkenin güzel yeşillerini perdelediğini ve hüküm sürdüğünü gördü. Tuz tam kendi önünde olmasına rağmen ondan istemek yerine Anıl'dan istemişti. Umursamadı, çünkü şu an buradaydı. Kırılmadı da. Zaten sürekli böyleydiler ve bu duruma alışıktı, bir gün iyilerse 364 gün sürekli atışıp duruyorlardı.

Yemekler yenip sofra toplandığında bile hiçbir şekilde yine onunla konuşmamıştı, sinirini sadece Attila'ya yansıtıyordu. Evde kalıp tıkılmak yerine erkenden halı sahaya gitme kararı aldılar, böylece hepsi toplanıp arabaya doluştu. Anıl cam kenarına geçmek istediğini söyleyip zorla oraya geçince ortada oturmak zorunda kalan Halil olmuştu. İkisi arasında gezen gerginlik elle tutulacak cinstendi ve Attila o an bu durumdan rahatsızlık duymaya başladı. Araları normale dönse de kısa sürede eskisi gibi hep böyle gergin oluyordu. O artık bunu istemiyordu. Hele ki hemen yanında, omuz omuza oturup kokusu burnuna dolarken hiç istemiyordu. İstediği şey, ensesinden taşıp burnuna dolan kokuyu solumaktı. Belki de öpmek.
Bu yüzden de arabada çalan sesi bastırmayacak ve diğerlerinin duymayacağı ancak Halil'in duyacağı bir ses tonuyla konuştu.

"Çocuk gibi suratını mı asacaksın cidden?"

Kulağına dolan kısık sesle kısa bir an ona baktı, göz göze geldiklerinde bunu oldukça kısa kesip önüne döndü ve tıpkı onun gibi kısık sesle konuştu. "Bir şey yaptığım yok." dedi sadece.

Verilen cevap daha çok canını sıktı, Attila artık sinirle dudağını ısırırken gözlerini yanındaki adamdan çekip camdan dışarıyı izlemeye başladı. Alttan alma kararı aldı ve ilk defa cevap vermeyerek dudaklarının önünde bekleyen kelimeleri yuttu. Onu öfkelendirmek hoşuna gidiyordu fakat elin kızı yüzünden öfkelenmesi zoruna gidiyordu. Madem bu kadar sinirlenmişti, gelmeseydi. Öyle ki gelmemesi için elinde önemli bir gerekçe de vardı ve son konuşmaları tartışma gibi olduğu için tartışmayı da bahane edebilirdi.

Halil bir süre yanındaki gençten cevap gelmesini bekledi, gelmeyince de kaşlarını çatıp ona baktı. Yanındaki adam susmuş, akan yolu oldukça şaşırtıcı şekilde sessizce izliyordu. Oysaki şimdiye kadar karşılık verip onu çileden çıkarması gerekiyordu. Yapmamıştı, susmuş ve kabuğuna çekilmişti. Dilini dişlerinde gezdirip derin bir nefes aldı. Onu anlamakta zorluk çekiyordu, nefesini üfleyip başını arkaya yasladı ve gözlerini yumdu gergin sinirleri volta atmaya devam ederken.

Gemisini Bekleyen LimanWhere stories live. Discover now