YAĞMUR

165 73 18
                                    

Uykusuz bir gecenin ardından yeni bir gün eşiğinde yeni umutlarla pencereden içeri sızıyordu.
Deneyecekdi. Yaşamayı, hayal kurmayı, gerçekten gülmeyi deneyecekdi. Temizliğe olan özleminden fayansları sararmış mutfakta çay hazırlıyordu.
Sabahın farklı bir parıltısı vardı. Sırtına arkasında ki küçük pencereden sabahın mayhoş ışığı vururken adam kollarını kaldırıp esnedi. Sanki bir yanı güneş bir yanı mah'dı.
İnce belli Bir bardağa ağzına bir çay doldurdu
Ve bardağı kaldırıp iyice baktı. Çayın rengi sıvı yağdan halliceydi. Demi'de idareli kullanmalı.
Kötü adam uyanmadan kahfaltı masasına geçti.
Bir kaç zeytin ve iki dilim peynire eşlik eden yarım ekmeğe karşın kahfaltısını yaptı. Gardrobunda ki tek takım elbisesiyle iki dirhem bir çekirdek hazırlanıp çantasını'da alıp kendini dışarı attı.
Apartman'ın dar merdivenlerinden hızla inip sokağa çıktı.
İlk olarak gözü karşıya ilişti. Servis yapan yirmi yaşlarında, kıvırcık saçlı, küçük burunlu, keskin yüz hatları olan, genç bir kadın.
Mavi buluzunun üstünde siyah önlüğü ve elinde üstü kirli bulaşıklarla dolu yuvarlak bir tepsiyle ona bakıp gülümsedi.
Tepsiyi tek eliyle bedenine dayayarak durdurup boş'da kalan elini kaldırıp adama selam verdi.
Tek eliyle tuttuğu tepsiyi düşmekten zor kurtardı. Yine'de çok tatlı görünüyordu.
Adam ise bu tatlı kızın selamına sadece soğuk bir tavırla başını sallayarak karşılık verdi.
Başını eğip yoluna devam etti. Aslında Sıradan bir tebessüm yeterli olurdu ama o uzak olmayı tercih etti.
Onun için samimiyet sahteydi. Neden böyle hissettiğini bilmiyordu. Son zamanlarda o hiç bir şeyden zevk almayan ruhsuz bir adam olmuşdu. Ona ne her gün üstünde yürüdüğü kaldırımlar nede kaçırmak üzere olduğu metrobüs ilgi çekici gelmiyordu.
Düşünce alemine dalmış bu günü, geleceği değil saplanıp kaldığı geçmişi düşünerek yavaşca yürüyordu. Kafasını kaldırdığında iki adım ötesinde yolcularını almış harekete geçen metrobüsü gördü ve panik oldu. Hızla aracın yanına koştu ama yetişemedi.
Okula geç kalacağını cebindeki beş tl'den dolayı biliyordu. Onca yolu yürümek zorunda olduğunu düşünerek üzülürken aslında bu durumun hayatındaki boşluğu doldurmak için ona bir fırsat sunacağını tahmin bile etmemişdi.
Yüzü düşerek;
-kahretsin, dedi.
Defalarca diktiği ama yine inatla yırtılan cebinden cüzdanını çıkardı. Son bir umutla Siyah erkek cüzdanının içini araladı. İçinde akbil, kimlik, bir beşlik ve iki kuruş para vardı. kuruşları eline aldı. Amacı fırlatıp atmakdı. İçınde iki tl olan elini yumruk yapıp kolunu kaldırdı ama yapamadı onlar bile çok kıymetliydi. Öfkeyle parayı cüzdana, cüzdanı cebine koyup yoluna devam etti.
Eylül herkese kucağında hediyeler getirmişdi. Kiminin yüreğine sevda taşımış kiminin cebine para getirmişdi. Ona Şairler en çok bu ayı severlermiş gibi gelirdi. Ne kışdı eline yağan karlar ve bir çift eldivenle ne yazdı doğanın canlanışın ilk demleriyle. Yaz güzeldi çiçek kokardı her yer. Duruydu güzelliği genç bir kız gibi yalın. Ama adam için bu ayda sıkıcı, banel ve sıradandı. Faydasıdı ona gelmeyen sevda, cebine girmeyen para, yüreğini ısıtmayan vijdan.
Rengi yokdu hayatın yada o renkleri görmeye başlamamışdı. Yazın yeşilinde umut vardı. Gecenin siyahında gizem, kışın beyazında bir çocuğun masumiyeti, denizin mavisinde apaçık bir huzur, güneşin sarısında yarın, her renkte bir mana vardı. Sadece gerçekten görebilen insanlar renkleri görürlerdi.
Renkleri görme zamanı gelmiş miydi?
Adam okulun kapısına varınca soluklandı.
Kolunu kaldırıp eski saatin kırık camına baktı. Evet biraz geç kalmışdı. Ama tek geç kalan o değildi.
Sekiz yaşlarında, cılız bir oğlan çocuğu koşar adım yanına geldi.
-kerem
-öğretmenim özür dilerim geç kaldım
Çocuk nefes nefese kalmışdı. Kızarmış yanakları al al olmuşdu.
-nefes al, sakin
Çocuk nefesini kontrol alına aldı.
-öğretmenim ben
-kerem bende geç kaldım
Çocuk şaşırdı. Uzun bir açıklama hazırlamıştı ama anlatamamışdı.
-hadi içeri geçeli
Çocuk öğretmenini başıyla onayladı.
Beraber sınıfın kapısına geldiler. Adam;
-önce sen gir böylece geç kalmış olmayacaksın, dedi.
Çocuk tebessüm etti. Gözlerinin içindeki parıltı aşikar görünüyordu.
Önce çocuk sonra adam sınıfa girdi. Özene bezene hazırlanmış, yanaklarında masumiyet, bir sınıf dolusu çocuk. Her sırada farklı bir öykü, farklı bir ömür vardı.
Bu çocuklaran kimi doktor kimi öğretmen kimi mühendis olucaktı. Kimi ise bu kadar şanslı olmayacaktı bazıları yanlış yolda kaybolacak kimi katil kimi zorba kimi hırsız olacaktı.
Bu yaşları onların en kıymetli en temiz zamanlarıydı.
Yarını kim bilebilirdi ki...

EBR-İ NİSANWhere stories live. Discover now