/8/

55.2K 3.2K 953
                                    

Bölümün neden geç geldiğini bilmek isterseniz aşağıdaki açıklamayı okuyun lütfen. Sonraki bölümler hakkında da bilgi içeriyor.

Hikayemizi nereden okuyorsunuz?? 😻

🐥🐥

Doruk: Lütfen telefonlarımı aç.

Derin bir nefes verip telefonu masanın üzerine koyarken uyuyan Bade'ye ufak bir bakış atıp odamdan çıktım. Ellerim sıkıntıyla saçlarımın arasından geçtiğinde Çağlar'ın saatlerdir çıkmayı reddettiği odadan çıktığını gördüm. Toparlanmış görünmesine rağmen kıpkırmızı kesilmiş gözleri bana kendimi bir kez daha çok kötü hissettirdi. Ellerimi şortuma silip yerimde kıpırdandım. "İyi misin?" 

Yüzüme bakmayı reddediyordu. Ben de ondan pek farklı değildim aslında. İkimiz de yaşadığımızın etkisiyle birbirimize bakamıyorduk. Vücudumdan akıp giden utanç duygusuyla saçlarımı kulaklarımın arkasına ittirdim. "Daha iyiyim," dedi pürüzlü sesiyle. Kafamla onaylayıp kendimi mutfağa atma isteğime uydum. Birkaç adım sonra onun sesiyle duraklamak zorunda kalmıştım.

"Eylül." 

Dudaklarımı ıslatıp ona döndüm. Normal davranmalıydım. İçini dökebildiği için mutluydum ama o bana bu şekilde, mahcup bir halde, bakarken ben de utanıyordum. Yüzündeki ufak gülümsemeyi gördüğümde nedendir bilinmez vücudumun üzerine binmiş bütün yük bir anda kalktı. Tıpkı onun gibi gülümsedim.

"Teşekkür ederim." 

Kafamı iki yana salladım usulca. Etmemeliydi. Hayatımızda ilk defa aynı yoldan yürüyorduk ve ben yanında olduğum için ondan minnet beklemiyordum. Sonrasında her şey normale dönmüş gibi ikimiz de rahatça hareket etmeye devam ettik. İkimiz için kahve yapıp balkona götürdüm. 

"Hadi gel." 

Annesinin sözünü dinleyen ufak çocuklar gibi peşimden geldi. Annemin sandalyesine bu sefer ben otururken o hemen karşıma geçti. Burada annem dışında biriyle kahve içmeye alışık değildim. Hele de kahve içerken sessizliği dinlemeye hiç mi hiç alışık değildim. Az önceden sonra konuşmaya çekinmemiz normaldi aslında. İkimiz de utanılmaması gerektiğini savunsak da en zayıf noktalarımızı gösterip hiçbir şey olmamış gibi davranamıyorduk.

Kahvemden bir yudum daha alırken sehpanın üzerindeki telefonum titremeye başladı. Arama yerinde kocaman harflerle Doruk yazıyordu. Derin bir nefes alıp omuzlarımı düşürdüm. Onunla konuşmayı erteliyordum ama o ısrarla konuşmak için diretiyordu. Ne söyleyeceğini merak ediyordum elbette ama bunları konuşabilmek için buluşmak isteyecekti. Ben ise, o geceden sonra bunun doğru bir karar olacağından emin değildim. 

"Konuşup geliyorum." Mahcup bir surat ifadesiyle oturma odasına girdim. Telefonu açarken sıkıntılı hissediyordum.

"Efendim?" 

"Eylül? Sonunda açtın telefonlarımı."

Boğazımı temizledim. "Kusura bakma," dedim ama sesim pek de kusura bakmamasını ister tarzda çıkmamıştı. "Bade hastaydı. Onunla ilgilenirken müsait olamadım."

"Anlıyorum," dedi hemen. Durumunu sormasını bekledim, ya da kısa bir geçmiş olsun demesini. En azından konuşmayı uzatmak isteyen biri böyle davranırdı ama hayır, Doruk hiçbirini yapmadı. Kendi meselesine öyle çok odaklanmıştı ki farklı davranmasını beklemem saçma olmuştu.

"Ben kötü biri değilim." Kaşlarım şaşkınlıkla çatılırken ayakta durmaktan vazgeçip arkamdaki koltuğa çöktüm. Onun kötü biri olduğunu düşünmüyordum. Sadece yapmaması gereken bir şeyi yapması kafamı karıştırmıştı. Ben ondan zaman isterken beni öpmeye çalışmasına bir mazeret bulamıyordum doğrusu.

Bir Küçücük Civciv | TamamlandıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin