Kaza

1.5K 177 29
                                    


Davut kızın huzursuzluğu ile bir şeyler olduğunu hissetmişti ama gördükleri. Neydi o çantanın içinde sakladığı?

 Ana!

 Hareket ediyordu çantadaki her neyse! Kara gözleri kocaman olarak daha bir dikkatle baktı hasır çantaya. Ulan ne oluyordu böyle? Kızın rengi de solmuştu biran da. Başını usulca biraz daha yaklaştırdı, eğildi ve ince bir ses duydu. Bebek sesi miydi bu? İyi de kız o gemide en fazla on gün kalmamıştı bile, hamile kaldı dese imkansızdı ama...? Nereden bulmuş olabilirdi ki bu bebeği?

Helikopterde Vakolen'in adamları da vardı maalesef ve şimdilik bir şey yapamazdı. Yine de kızın kucağındaki ufaklığın susması gerekliydi, yoksa adamlar ön koltukta oturmalarına rağmen duyabilirdi ufaklığı. Kızın kulağındaki, diğer yolcularla bağlantısını sağlayan mikrofonlu kulaklığı çıkardı. Kendisinin kulaklığını da sıyırdı aceleyle. Dudaklarını Gülcihan'ın kulağına yapıştırıp "Kucağına al şimdilik, susması gerekli bebeğin!" dedi, biraz yüksek bir sesle.

Gülcihan duyduğu ile dondu ilk önce ama sonra rahatladı bedeni. Serçe parmağını bebeğin dudaklarına götürdü, emmesine izin verdi. Şimdilik bu onu oyalayabilirdi. Bir yandan sallıyordu yine küçüğü. Yanındaki adam yardım ettiğine göre iyi biriydi, belki ikisinin de gitmesine izin verebilirdi. Sonra garip bir tanıdıklık ilişti zihnine, bu sesi biliyordu sanki ama imkansızdı aklına gelen düşünce.

Yarım saat sonra helikopterden inerken hasır çanta bu kez dikkatle Davut'un kollarındaydı, yanında ise elinden tutarak götürdüğü Gülcihan vardı. Evet Vakolen'in adamlarını başlarından savmışlardı. Usulsüz bu yolculukta ikinci evre başlamış bulunuyordu. Önce Rusya'ya geçecekler, oradan da son durak Türkiye'ye ulaşacaklardı. Kızı küçük havaalanındaki kargo uçağına bindirmeden önce İstanbul'u aramalıydı. Ağabeyine bebekten bahsetse miydi acaba?

"Bu bebek kimin?" dedi kısa yoldan yanında oturan kıza.

Önce sessizce başını eğen kızla sinirlense de sonunda "Arkadaşımın bebeği. Onu satacaklardı annesinden koparıp" diyen Gülcihan'la bağırmaktan vazgeçti. "Yalvarırım izin verin bizimle gelsin. Yemin ederim sesini bile duymazsınız. Hem babasına götüreceğim. Sadece Türkiye'ye gitmesi gerekli."

"Kızım biz kargo şirket miyiz? Üstelik Pyotr Vakolen'le düşman mı edeceksin sen bizi? Hemen o bebeği geri götürmeleri için adamı arıyorum." Ahh şimdi ne yapmalıydı? Mektup! Ah evet evet Mühre'nin yazdığı mektup. "Çanta! Çantada sizin için yazılmış bir mektup var. Eminim okuyunca fikriniz değişecek. En azından önce o mektubu okuyun ne olur?"

Davut kızın dediğini yaptı, gerçekten çantada üç mektup buldu. Birinin üzerinde Gülcihan yazıyordu. Diğerinde ise Savaş Köroğlu, sonuncusunda isim yoktu. Savaş Köroğlu'nun adını okuduğunda şaşırdı, yanlış okumuş olabilir miydi acaba?. Tekrar baktı mektubun üzerindeki isme ama değişen hiçbir şey yoktu. İsimsiz mektubu boş verip Savaş Köroğlu yazan mektubu açtı. Satırları okudukça yüzüne hem gülümseme, hem de bir korku çöküyordu. Eğer burada yazanlar doğruysa, değil Vakolen, Rusya'yla bile düşman olmaya değerdi. Kollarında büyük bir servet tutuyordu adam. 

Hayır, maddi değil manevi bir servet. Diğer isimsiz mektubu da okudu ve Gülcihan için yazılanı da. Şehrin göbeğindelerdi henüz, tehlikeliydi yaptığı ama ağabeyinden bir cevap almadan bir şey yapamazdı.

Dışarı çıkıp ağabeyini aradı, olanları anlattı. "Emin misin aslanım?" diyen adama heyecanla "Ağabey yazılmış üç mektubu da okudum. Üçünde de bebeğin babasının Savaş Köroğlu olduğu yazıyor. Kadının adı da Mühre mi neymiş" dedi.

Gülcihan (BİTTİ)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin