Kanlı Zafer...

1.5K 142 23
                                    


"Çok güzel keman çaldığını duydum, benim için minik bir konser versen." Derin derin iç çekerken yanında ki sinir bozucu bir sivrisinek gibi vızıldayan adamı duymazdan gelmeyi tercih etti genç kadın. Hem kimseye zoraki kibarlık yapacak havada değildi. Günlerdir acıyordu canı özlemden, bazen Atlas Efe'nin kokusunda arıyordu kayıp adamı, bazen hayallerinde. Karanlığına bir lahza soluk olanı on güne yakındır görmüyordu. Ve tek bir haber bile çok görülüyordu evdeki bu yabancı kadına.

Sesindeki kızgınlığı vurgulayarak konuşmaktan çekinmediği adama bir kez daha "Çetin bey kusura bakmayın, hatta isterseniz bakın ama size keman çalmak istemiyorum. Hatta mümkünse olabildiğince uzak durun benden. Ağabeyiniz uyarılarını dikkate almadığınızı öğrenirse sizin için pekiyi olmaz sanırım" dedi. Yıldırım'ın uyarılarını, bu adamın aksine çok dikkate alıyordu Gülcihan.

Adamın kötücül ama neşeli kahkahası ilişti kulaklarına önce Gülcihan'ın, ardından sözleri. "Ağabeyim mi? Yıldırım benim ağabeyim değil ki."

"Bilmem gerekiyor mu?" Gereksizsen sus demenin kibarcasıydı ama anlamamakta ısrarcıydı adam ama Kadından bunu inatla anlatmakta ısrarcıydı doğrusu. Hem üstelik bu adamın, Yıldırım'ın nesi olduğu önemsizdi Gülcihan için. Önemli olan o kaçağın kendisi için ne olduğuydu sadece. 

"Sanırım hayır." Son cevabın ardından bir süre kadını mutlu eden bir sessizlik hüküm sürdü. Çetin'in yanından ayrılmasını ümit etse de faydasız bir istekti. Neyse ki en azından susmuştu. "Affedersin seni sıktığımı biliyorum ama mecbu..." Adamın ses tonundaki bir farklılık O'na dönmesine sebep olunca sustu. Bir süre sonra "Hatırladın değil mi beni?" diyen sözleriyle şaşırdı genç kız.

"Bilmem, ses hafızam oldukça kuvvetlidir." Çetn'in itirafını pek değil, hiç beklemiyordu doğrusu. "Seni durakta bir adamın elinden kurtarmıştım." Kızıla çalan kahve kaşları çatılırken düşünüyordu Gülcihan, neden en başında tanıştıklarını söylememişti? Neden şimdi itiraf ediyordu. Neydi adamın aklındaki acaba? Bu adamda öyle bir şey vardı ki, İbrahim'den aşağı kalmazdı ruhunda o kötü kaygıyı uyandıran his.

"O zaman gereğince teşekkür ettiğimi de hatırlıyorum sesinizi hatırladığım gibi. Lütfen beni yalnız bırakır mısınız? Ağabeyiniz bazı şeyleri yanlış anlayabilir."

"Ahh eminim öyledir, Yıldırım her zaman öküz altında buzağı arar." Dişlerini sımsıkı kenetledi adama kötü bir şey dememek için, zira sesinde bariz bir alaycılık ve suçlama vardı. Hayır Yıldırım öküz altına buzağı arayan biri değildi, sadece çok temkinli bir adamdı ve yaşadığı hayat yüzünden bu gerekliydi, anlıyordu onu Gülcihan.

"Ayrıca Yıldırım benim ağabeyim değil demiştim az önce. Biliyor musun ben ondan üç yaş büyüğüm ama babamın soyadı da dahil her şeyin sahibi o. Sana da bu haksızlıkmış gibi gelmiyor mu?" Daha fazla dinlemek istemediği adamın yanından kalktı, zira sesinin içindeki habis ve kıskanç notayı şimdi daha bariz duymuştu bu hisse aşina kulakları. Yıldırım için asıl tehlike kardeşiydi kesinlikle Gülcihan'a göre. Hızla odasına gitmek için ayaklandı. Adının Sibel olduğunu öğrendiği kız geldi yanına henüz çok uzaklaşamamıştı ki. "Sen beni takip mi ediyorsun? Nereden biliyorsun ayaklandığımı hemen?" dedi. Biran için rahatlamıştı o adamla yalnız olmadığını düşündüğü için

"Aynen öyle Gülcihan Hanım, sizi takip ediyorum. Yıldırım bey gitmeden önce sıkı sıkı tembihledi beni sizi gözümün önünden ayırmamam için." Dudağının bir köşesi gülümseyerek kıvrıldı. Eve Sibel'in kolunda girdiğinde yine Atlas Efe'nin ağlama sesi ilişti kulağına. "Atlas Efe niye ağlıyo?"

"O hep ağlar, çok huzursuz bir bebekti, hâlâ da öyle."

"Olur mu canım öyle şey, sabah gayet keyifliydi. Bir derdi vardır yavrucağın."

Gülcihan (BİTTİ)Where stories live. Discover now