Affedilmez Yanlışlar

1.8K 176 13
                                    

iyi Okumalar

************

Davut içeri telaşla girdiğinde her zaman ki halinden daha da çok çatıldı Yıldırım'ın kaşları. Yine ne oluyordu? Peşi sıra adamı ardından iterek giren İbrahim Sait Nasurlu ile belindeki silahı çekip doğrulttu Yıldırım. Adam sendelemesine rağmen, sağ eli karının üstünde inatla ayakta duruyordu. Geri zekâlı herif neredeyse kendini öldürtecekti, hem de onu hayatta tutmak için iki gündür imanları gevremişken. "Destursuz girilmez benim çalışma odama küçük Nasurlu! Bir dahakine sözüm söz, beyninden vururum seni."

"O sonraki iş Alıcı. Babamı yok etmek istemiyor musun? Onun gücünü eline almak." Doğrusu adamın kendine gelir gelmez Gülcihan'ı sormamasını yadırgamıyordu. Bu işine bile geliyordu kendince. "Onun gücü senin gücün değil mi?" derken denemekti adamı niyeti. Hâlâ muallak olan yerler vardı Yıldırım için. Aslında her şey muallâktı Nasurlu'nun sözlerindeki. Açık konuşmadığını biliyordu Yıldırım, İbrahim Nasurlu'nun.

"Değil, O'nun gücü benim güçsüzlüğüm. Sait Nasurlu ölmeden bana rahat yok. Ben O'nu öldürmezsem, o beni gönderecek cehenneme gördün."

"Bu pekte benim sorunummuş gibi durmuyor" adamın pes etmemek için izlediği yol doğrusu yanlıştı Yıldırım'a göre. "Düşün Cansız, Nasurlu ailesinin Arap yarımadasındaki tüm bölgesini yönetemezsin belki ama Avrupa'ya açılan kapıyı tutan birçok dost edinebilirsin. Üstelik sana daha öncesinde de bahsettiğim İran'lı bağlantılar da var. Bak polise de gidebilirdim."

"Gerçekten mi? E gitseydin o zaman." İbrahim Nasyrlu'yu köşeye sıkıştırdığını çok iyi anladı Yıldırım adamın gözlerindeki o tükenmişlikle. Zira kendisi de bu pisliğe boğazına kadar batmışken nasıl gidecekti ki polise? İtirafçı olsa dışarıda yaşatmazlardı, içeri girse keza aynı son orada da bulurdu yine. Hem neydi onu bu kadar kinlendiren babasına karşı, gerçekten sadece babasından daha büyük olma hırsı mı? Ya da zorla Gülcihan gibi güzel bir kadınla evlendirilmesi mi? İşte bu sonuncusu oldukça komikti genç adama göre.

"Hiçbir şeyi anlamıyorsun değil mi? Hara'yı sana resmen ben hediye ettim ki vakti geldiğinde yanımda ol diye."

"Tabii canım; taban fiyatı, tavan fiyatını geçinceye kadar zorlamadın beni hiç. Ben Hara'yı bedavaya almadım küçük Nasurlu, hakkının üstünde para verdim! Şimdi sana iyilik ettim ayağına girme, dünkü çocuk değilim ben! İşim var benim, uğraşamam seninle. Ya gerçekleri öt, ya da Davut...!" dedi kapıya seslenerek. Adamı vurulduğu dakikadan itibaren ailesini bile tehlikeye atarak evine getirmişti. Bu iyiliğinin karşılığı palavra dinlemek olmayacaktı. İçeri giren adamına "Al bunu babasına götür, kendi hesaplarını kendileri kapatsınlar!" dedi, İbrahim Nasurlu'ya yem atarak.

"Yapma Yıldırım! Dinle beni!" İri yarı adamlar tarafından sürüklenirken yaralarından sızan kan değildi İbrahim için. Amcasının eline geçtiğini öğrendiği Aycan ve bebeğinin hayatıydı yarasından sızan kızıl ıslaklık.

 "Sait Nasurlu ölmeden sana da bana da rahat yok Cansız Yıldırım! Cansız, aklını kullan! Ben kirli para istemiyorum artık yemin ederim, sadece elimdekilerle çekip gideceğim, sen de gücünü katbekat artıracaksın! Burada mahalle kabadayılığından bahsetmiyorum Cansız! Koskoca bir bölgenin kanalizasyonunda söz sahibi olmandan bahsediyorum. Tek başıma amcamın üstesinden gelemem, Yıldırım yalvarırım yardım et bana!" Adamın sözleri inanılmaz bir cezp ediciliğe sahipti doğrusu. Hele ki üç büyük bölgede söz sahibi olmak...

Muazzam bir gücü tutacaktı elinde eğer adamın dediği gibiyse her şey. Ve eğer öyleyse belki de asla bırakmayacaktı Birlik yakasını. Yine de özellikle İranlı güçlü aileler hakkında söylediği şeylerden sonra bu arzusu her şeyin üstüne çıkmıştı. Güç bir kez daha kamaştırıyordu gözünü. "Sana güvenmiyorum küçük Nasurlu, benden bir şey sakladığını seziyorum. Önce benden sakladıklarını anlat."

Gülcihan (BİTTİ)Where stories live. Discover now