beş

2.3K 148 25
                                    



Okulun ilk birkaç haftası hemencecik geçti. Eylül bittikten sonra, sanki yaz tatili için Hogwarts'ı hiç bırakmamış gibi hissediyordum. Buna rağmen, dikkate değer miktarda şey olmuştu: Dolores Umbridge ile tanışmamız, Harry'nin bir sürü belaya bulaşması, ve okula dönüş partisi için giriştiğim başarısız denemeler.

Hogwarts'a döndüğümüzdeki ilk akşam, partide her şey zarasız bir şekilde başlamıştı, ama daha eğlenceye başlayalı yarım saat olmuştu ki Draco Malfoy Gryffindor ortak odasının kapısını sarsmaya başladı. Tüm akşam boyunca ağzı kulaklarında yanımızda durup, öğrencilerin "saçma şeyler" yapmasını önlemenin onu görevi olduğunu savunmuştu. Ama bence aslında, insanların ondan daha fazla eğlenmesine katlanamıyordu.

O geceden sonra çokça olayda da karşımıza çıkmaya başlamıştı, sanki Gryffindorların kendi öğrenci temsilcileri yokmuş gibi.

Pazartesi sabahı, kendimi yorgun argın, iki tane üst üste iksir dersinin olduğu sınıfa doğru yürümek için zorladım. Malfoy yüzünden geçiremediğim eğlenceli zamanları ve yapamam gereken muazzam ölçüdeki ödevleri düşünerek kendimi sandalyeye attım.

Millicent Bullstrode ve Daphne Greengrass adında iki tane Slytherin kızının karşısında oturuyordum. Sanki sabahın erken saatlerinde değilmişiz gibi yüzleri pembeleşmiş bir halde hevesle iksirlerine odaklanıyorlardı. Bir yandan iksiri hazırlamaya, bir yandan da kendimi sandalyede dik oturmaya zorlarken, bende eğer gücüm olsaydı onlar gibi görünebilirdim diye düşündüm.

Gözlerim bir anda Draco'nun oturduğu yere doğru kaydı. Sandalyesine tembel bir şekilde çökmüş, Snape konuşurken yavaşça not alıyordu. Kolunun ön kısmı, ellerine düşmesini engellemek için yukarı çektiği cübbesinin içinde kaybolmuştu. Bir anda durdu ve tüy kalemini masaya vurarak yukarı baktı. Gözleri artık benim üzerimdeydi. Göz göze geldiğimizde tek kaşını kaldırdı. Ona baktığım için memnun hissetmesine fırsat vermeden dudaklarımı büzdüm ve ilgisizce kafamı başka yöne çevirdim.

Bakışlarım bir anda Millicent ve Daphne'ye kaydı, hararetli bir şekilde fısıldaşıyorlardı. Kendimi tutamadan ne konuştuklarını merak ettim ve dinlemek için başımı çevirdim.

"Dokuz buçukta başlıyor." dedi Daphne. "Tahminimizce birinci sınıfların çoğu o zamana kadar ortadan yok olmuş olurlar."

Millicent kafasını evet anlamında salladıktan sonra "Onlar her zaman partileri mahvediyorlar." dedi.

"Bu seferkini mahvedemeyecekler. İzin vermeyeceğiz."

Millicent kitabındaki yönergeyi okumak için durdu ve bende o sırada boğazımı temizlemek için bir fırsat buldum. "Bu partiyi kim düzenliyor?"

Daphne bana doğru baktı. "Sana ne?"

"Hiç merak ettim, eğer dördüncü sınıflardan biri düzenliyorsa çok iyi bir parti olamaz değil mi?"

Millicent bana bakmadan "Muhtemelen Draco." dedi.

Daphne ciddiyetle "Her zaman Draco oluyor." dedi ve sanki ara sıra parti vermek onu önceden yaptığı tüm şeylerden kurtarabilirmiş, ve takdire layık bir özellikmiş gibi nazikçe Draco'ya baktı. Draco ona ilgisizce bir bakış attı ve başını tekrar kitabına çevirdi.

Doğal görünmeye ve sesimi hafifçe yükseltmeye çalışarak "Geçen gece bir Gryffindor partisini mahvetti. Biliyor muydunuz?" dedim. "Oldukça iki yüzlü bir davranış. Sizce de değil mi?"

Draco'nun bakışları hala kitabında, ağzı hafifçe bir gülümsemeye dönüşütü.

Daphne gözünü devirdi. "Pekala, sizinle aramızdaki fark da bu. Slytherin partileri asla mahvolmaz."

Kalemimin ucunu tırnağıma hafifçe vurarak "Göreceğiz." diye mırıldandım.

"Ne?" dedi Daphne yüksek sesle. Draco bakışlarını bir anda bana çevirdi.

Daphne'ye olabiliğince sevimli bir şekilde gülümseyerek; "Dedim ki, umarım harika bir parti olur." dedim.

-

O gece, partinin bozulması için kendi payıma düşeni yapmak üzere zindanlara indim. Yalnızım; Harry, Ron ve Hermione'ye bana katılmaları için hevesle yalvarmama rağmen, ilk resmi DO toplantısını düzenlemekle meşgullerdi. Ama neyse.

Koridor kapkaranlıktı, ama müziğin ritmi duvarlarda hissedebilecek kadar ağırdı. Ayaklarımı yerde sürükleyerek ve kendime bunda heyecanlanacak bir şey olmadığını hatırlatarak, müziğin kaynağına daha yakın bir şekilde gezinmeye başladım. Pijamamın şortu nedeniyle açıkta kalan bacaklarımda hafif sonbahar esintisini hissederken aklıma ortama uygun giyinmediğim geldi. Hava soğuktu ama bunu hissetmiyordum. Ayrıca etraf karanlıktı; kışa yaklaştıkça günler giderek kısalmaya başlamıştı. Koridor o kadar karanlıktı ki burada kolayca saklanabilirdim. Köşede birisi bekliyor olabilirdi-

Güçlü bir kol beni arkamdan yakaladı. "O kadar hızlı değil."

Dönünce Draco ile yüz yüze geldim. Yüzüne takındığı galip ifade yüzümdeki sırıtışı görünce bir anda söndü. "Naber?"

Draco gözlerini kırpıştırdı. "Bu akşam hiçbir partiyi sabote etmeyeceksin, Young."

"Neyden bahsettiğini bilmiyorum." dedim. "Sadece gece yürüyüşüne çıkmıştım."

"Saçmalama, Young. Partini mahvettiğim için, benden intikam almak istedin. Ama ne yapalım kötü şans-"

"Veya belki-" sözünü kestim. "Belki de kötü vakit geçirmen için tüm gece kaygılanmanı istedim." Draco'nun yüzünde bir belirsizlik havası esti, bende yüzüme tatlı bir gülümseme takındım. "Hayır, sadece dalga geçiyorum." dedim. "Partini mahvetmemden korkmana gerek yok. Aslında, duydum ki Profesör Umbridge sanırım buraya geliyormuş." Yüzümdeki gülümseme büyürken, Draco'nun çenesi bir anda düştü. "Neyse, zaten bu sadece duyduğum bir söylentiydi. Birisi bu gece planlarından vazgeçmiş olabilir. Sanırım müziğin sesi her an kısılabilir - ah işte!"

Müziğin sesinin kısılmasından dolayı ortaya çıkan sessizlik, beni çok tuhaf hissettirdi. Draco'nun bakışları sanki birisi beni hançerliyormuş gibi hissetmeme neden oldu. "Ne cüretle sen-"

"Kısasa kısas." dedim sessizce. "Sen bana vurdun, ben de sana vururum."

Draco çenesini sıktı. "Buna pişman olmayacağını umsan iyi olur, Young."

dear draco // Türkçe ÇeviriWhere stories live. Discover now