On dokuz

1.3K 108 42
                                    



30 HAZİRAN

-

Hogwarts'a geri döndüğümde, bir terslik olduğunu hissettim. Aylardır buraya gelmemiştim, bir süre orada öylece durarak uçsuz bucaksız giriş salonuna baktım. Ne kadar muazzam, sihirli ve büyük bir yer olduğunu unutmuştum, oraya yeniden gelmenin neşesiyle kalbim inanılmaz derecede hızlı atıyordu. Ama bir şeyler değişmişti.

Yanımda hiçbir çanta yoktu; buraya kalmak için gelmemiştim. Beni sevmeselerde eski arkadaşlarımı görmek istemiştim, ve Draco'yu bulmalıydım. Ama asıl, McGonagall'la tüm bir sene boyunca kaçırdığım dersler ve seçeneklerim hakkında konuşmak için buradaydım. Muhtemelen ilk olarak bunu halletmek daha iyi olacaktı.

Kendimi merdivenlere doğru yönelmeye zorlarken bir türlü bir şeylerin ters gittiği düşüncesini aklımdan çıkaramıyordum. Heryer ürkütücü bir şekilde sessiz ve boştu. Etrafta kimse yoktu ve hatta tablolar bile tuhaf bir şekilde sessizdi. Endişelerimi dile getirmek istemiyordum çünkü bu sadece daha fazla huzursuz olmama neden olurdu ama bu yine de beni rahatsız ediyordu.

"Isobel?"

Hermione'nin sesi garip bir şekilde ekolu geliyordu. Onun sesini duymak beni şaşırtmıştı. Gözlerini genişletmiş bir şekilde merdivenin son birkaç basamağını atlayarak bana doğru aceleyle yaklaşıyordu. "Ah, selam." dedim küçük bir tebessümle.

Bana baktı. "Neden buradasın?"

"Bazı- bazı şeyleri halletmek için geldim." dedim zayıf bir şekilde. "Şey, bu yıl nasıldı?"

Hermione çılgınca kafasını sallıyordu. "Isobel, gitmen gerekiyor." dedi. "Ne yapmak için geldiysen bunu sonra yapmalısın ama şimdi - buradan çıkman lazım. Hemen. Git, lütfen, git."

Kafam karışmış gibi kaşlarımı çattım. "Neden?"

"Emin değilim." dedi Hermione çaresizce. "Harry biraz önce ortak salona deliye dönmüş bir şekilde girdi ve şanslı sıvıyı bölüşmemizi söyledi. - Ron, Ginny ve ben- ben gerçekten bilmiyorum. Deliye dönmüş gibiydi, ve şey, Malfoy'dan da bahsetti."

"Ne?" dedim, sözünü keserek.

"Bilmiyorum, ben gerçekten - sana ne kadarını söyleyebileceğimi bilmiyorum veya kendimin de ne kadarını anlayabileceğini bilmiyorum ama Luna'yı kaybettim. Onunla beraber Snape'i gözetlememiz gerekiyordu ve-"

"Snape mi? Snape ne alaka?"

"Hermione? Isobel?"

Luna sakince merdivenlerden aşağı iniyordu, onun soğukkanlı tavırları, Hermione'nin sıkıntısıyla büyük bir tezatlık oluşturuyordu. "Selam, Luna." dedim. Ona sadece hızlıca gülümsemekten daha fazlasını yapmak istedim ama, Hermione'nin anlattıkları aklımı başımdan almıştı. "Hermione." dedim yavaşça. "Lütfen bir saniyeliğine sakinleş ve-"

"Bana sakin olmamı söyleme!" dedi kızgın bir şekilde. "Hemen gitmelisin, burası artık güvenli değil. Luna, hemen diğerlerini bulmamız gerekiyor. Hemen!"

"Hiçbir yere gitmiyorum." dedim sertçe. "Sizinle gelmeme izin verin."

"Elbette gelebilirsin." dedi Luna nazikçe. Ona teşekkür edermişçesine gülümsedim.

Hermione bir şey söylememek için dudağını ısırıyordu. Belki de söylememesinin daha iyi olacağını düşünmüştü. Luna ile beraber tek bir kelime etmeden onu bomboş koridor boyunca takip ettik.

Hala ne aradığımızdan, veya ne hakkında konuştuğumuzdan emin değildim. Henüz üç kere köşeyi dönmüştük ki bağırışmalar duymaya başladık. Ve bu bağırışlar gerçekten beni dehşete düşürmüştü.

dear draco // Türkçe ÇeviriWhere stories live. Discover now