altı

2.2K 149 69
                                    



"Young!"

Büyük Göl'e bakan uçsuz bucaksız çimenlerin kıyısındaki bir bankta, tek başıma oturuyordum. Ekim ortasında olduğumuzu göz önünde bulundurunca, hava nispeten ılık, parlak ve kuru sayılabilirdi. Eğer bu kadar işim olmasaydı rahatlatıcı bir gün olabilirdi, ama malesef kitaplarım etrafımı hücre duvarı gibi sarmıştı. Yine de, ne kadar stresli olsam da havasız kütüphanede çalışmaktan daha iyi olduğunu düşündüm.

"Hey, Young!"

Arkamda, okulun yanında, Draco, birlikte durduğu küçük gruptan kopup bana doğru koşmaya başlamıştı. Yanıma oturduğunda, yüzümdeki şaşkınlık ifadesi gittikçe büyüdü.

Ona şaşkınlıkla bakarken, elini cebinden çıkardı ve bana bakarak "Ateşkes." dedi.

"Ateşkes mi?" diye sordum. Ona bakakalmıştım. "Sen kimseyle ateşkes yapmazsın."

Sakince gülümsedi. "Kişiliğim konusunda bu kadar uzman olduğunu bilmiyordum."

"Ama sen neden-" kaşlarımı çatarak bunu bana neden sorduğunu anlamaya çalıştım. "Amacın ne?"

Draco hoş bir şekilde cevapladı "Bir amacım yok. Ama aramız iyi olsaydı hayat daha kolay olmaz mıydı?"

Benimle dalga geçip geçmediğini anlamaya çalışıyordum. "Ben gerçekten anlamıyorum." dedim. "Sanki büyük bir şaka savaşındaymışız gibi davranıyorsun. Ayrıca, Harry ve Ron ile sürekli kavga ediyorsun, ama onlara böyle bir teklifte bulunmuyorsun."

Draco gözlerini iyice kıstı. "Senin öyle olduğunu sanmana rağmen, Potter ve Weasley'nin, senin aksine kişisel hayatımla hiçbir alakası yok. Ve şahsen, medeni olmamızın ikimiz için de daha iyi olacağını düşünüyorum."

Kitabıma dikkatlice baktım. "Tamam, ama elini sıkmam, muhtemelen üzerine falan tükürmüşsündür."

"Şimdi neden bunu yapayım ki?" Cevap vermeden, göz ucuyla ona doğru baktığımda, yüzüne meraklı bir ifade takındığını gördüm. "Bir sorun mu var, Young?"

"Sadece hala burdasın ya."

"Bilirsin; bence birbirimize sadece isimlerimizle hitap etmemiz bu ateşkes olayının daha iyi ilerlemesini sağlar." dedi düşünceli bir şekilde. "Sana ne dememi istersin?"

"Medeni mi davranmaya çalışıyoruz yoksa en iyi arkadaş falan mı oluyoruz?"

"Bence Isobel biraz fazla resmi, sence de değil mi? Izzy'e ne dersin?

Hayretler içinde kafamı kaldırıp ilk defa ona baktım. "Malfoy, bunların hepsi nereden çıktı şimdi?" dedim. Ses tonum kendim kadar şaşkın bir şekilde çıktı. "Beni korkutuyorsun."

Bir kez daha beni duymazdan geldi. Bacak bacak üzerine attı ve göle doğru gözlerini dramatik bir şekilde kıstı. "Iz? Izzo?"

Gülümsememi bastırdım ve "Hiçbiri." dedim.

"Peki sana ne dememi tercih edersin?"

"Bana hiçbir şey dememeni tercih ederim."

"Bel?"

"Hayır."

"Bella?"

"Kesinlikle hayır."

Draco aniden değişik, yüksek, nefes alırmış gibi ses çıkardı. "Belly."

Gözlerim bir anda kocaman oldu. "Malfoy." dedim. "Bana o saçma isimle seslenmeyeceksin-"

"Öğrenci temsilcisi olarak, sana istediğim şekilde seslenebilirim." dedi mutlu bir şekilde. "Sonra görüşürüz, Belly."

Adımlarında yeni bir mutlulukla karışık zıplamayla, yanımdan uzaklaştı. O uzaklaşana kadar, onu tamamen şaşkınlıkla izedim. Garip bir şekilde mutlu bir şaşkınlıktı bu.

-

Draco beni, - iyi misin, yeterince yemek yiyor musun, yeterince su içtin mi, yeterince uyuyor musun, okul işleriyle ve eğlence arasında bir denge oluşturuyor musun - Belly, Belly, Belly... diye birkaç hafta boyunca sıkıştırıp durdu. Onun bu soruları ve beni durmadan sorguya çekmesi, doğruyu söylemek gerekirse beni daha fazla strese sokuyordu. Çünkü onun tam olarak neler çevirdiğini ve bu sahte, aşırı kibarlığı nereden çıkardığını asla anlayamıyordum.

Kasım ayı, bir dizi fazlasıyla katı kural ve sıkı çalışma ile, ve abartılı nezakette ısrarcı olan Draco'dan kaçınmaya çalışmakla uçup gitmişti. Çoğu geceyi, Gryffindor ortak salonunun ılık, alev alev yanan ateşi başında, battaniyelere ve kalın yünlü kumaşlara sarılmış halde, ödevlerimi teslim tarihinden önce çaresizlikle bitirmeye uğraşarak geçiriyordum. Her zaman ödevlerin yerine tercih edeceğim DO toplantılarına gittikçe daha fazla zaman harcamaya başlamıştık, bu öğretmenlerin düşündükleri kadar boş zamanımız olmadığı anlamına geliyordu. Bu baskı beni mantıksızca geriyordu.

Bu özel gecede Harry, Ron, Hermione ve Neville ile beraberdim.

Bitki bilimi üzerine yazması gereken makaleye son birkaç saattir dikkat kesilmiş bir şekilde bakan Neville, bir anda kafasını kaldırdı. "Isobel, şimdi hatırladım!" dedi ciddi bir içtenlikle. "Malfoy neden bugün seni rahatsız ediyordu?"

Herkesin gözlerini bana doğru çevirince, bir anda yüzümün kızardığını hissettim. "Rahatsız mı ediyordu?"

"Evet, öğlen yemeğinde!" diyerek devam etti Neville, ciddi bir şekilde. "Bankta oturuyordun ve o yanına geldi. Sana yardım ederdim, ama bir sonraki dersim iksirdi ve ders kitabımı bulmaya çalışıyordum."

Hermione'nin meraklı gözleri hala üzerimdeydi. "Sana kötü mü davrandı?" diye sordu. "Genellikle kendi başına insanlarla uğraşmaz, değil mi? Crabbe ve Goyle genelde yanında koruma olarak dolaşırlar."

Ders kitabımdaki sayfaları karıştırarak "Hayır, o iyiydi." dedim ilgisizce. Kendime sürekli, onlardan sakladığım bir şey olmadığını, kalp atışlarımın hızlanmasına gerek olmadığını hatırlatmaya çalıştım. "Sadece kendi gibi davranıyordu. Çok naziksin Neville, gerçekten endişelenmeye gerek yoktu."

Ancak konuşmayı bırakıp işime devam etmeye başladığımda, onların - özellikle Hermione'nin - Draco ile olan ilişkim hakkında kendi yanlış fikirlerini oluşturduklarını anladım.

Ama itiraf etmekten her ne kadar nefret etsem de, belki, sadece belki, doğru düşünüyor olabilirlerdi.

dear draco // Türkçe ÇeviriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin