Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
Multimedya: Pars Akyüz
Karlar altında kalmış bir ormandaydım. Bedenim uzun saatleridir yürüyormuşum gibi yorgundu fakat soğuğa rağmen içimin yandığını hissediyordum.
Üzerimdeki siyah elbise ayağımın altındaki karlarla tezat bir güzellik yaratırken dudaklarım farkında olmadan yukarı kıvrıldı. Elbisenin eteklerini avuçlarımın arasında sıkıştırıp yürümeye devam ediyor bir yandan da nereden aklıma geldiğini bilmediğim bir şarkı mırıldanıyordum.
Aniden bir ağlama sesi sardı etrafımı. Hiçbir yerdeydi ama her yerdeydi de sanki. Gözlerimi kapatıp avuçlarımı kulaklarıma bastırdım ve kendimi önümde duran kütüğe varabilmek için birkaç adım daha atmaya zorladım. Ses kesilmiyor, bacaklarımı hareket etmiyordu. Sanki ayaklarıma bir pranga bağlanmıştı da oradan ayrılmamı engellemeye çalışıyordu. İçimdeki son cesaret kırıntılarına tutunarak gözlerimi ayaklarıma indirdim ve dudaklarımın arasından korku dolu bir inilti koptu.
Tıpkı elbisem kadar siyah, dikenli sarmaşıklar bileklerime dolanmış ve ağlama sesi biraz daha artmıştı. Gözlerimi yumup bu anın geçmesi için beklerken gözlerim benim elimde olmadan açıldı.
Sonra onu gördüm.
"Pars !" Çok uzağımdaydı ama yinede sesimi duyup bana baktı. Üzerinde kanın acı rengiyle kaplanmış lacivert bir takım elbise vardı.
"Ne olur yardım et bana çok korkuyorum!" Cevap vermedi, gözlerimin içine öylece bakmaya devam etti. Sonra ağaçların arkasından sarışın, mavi gözlü bir kız çıktı. Kızın üzerinde de benim elbisemin beyazı vardı fakat aynı Pars gibi üstü başı kan içindeydi.
"Çok güzel değil mi ?" Küçük kızın elini tuttu, artık bana bakmıyordu.