025

1.9K 161 77
                                    

Prensesle prenses karşılaşıp birbirine ilk görüşte aşık olmadılar. Ya da biri bana camdan bir ayakkabı uzatmadı. Saçlarım bir kuleden uzatmam için yeterince uzun da değildi. Jonginle bizim ilişkimiz peri masallarından çok uzaktı. Destansı bir yanı yoktu.
Yalnızca sürüye bir varis verebileceğini düşünerek şansını bir insanda denemişti. Gerçekti ve gerçek olduğunu bilmek canımı hiç anlatamadığım kadar yakıyordu.

"Konuşacak bir şey olduğunu sanmıyorum." Diye mırıldandım. Ki gerçekten de öyleydi. Masallar bile mutlu sonla bittiden sonra devam etmiyordu. Üzerine düşünülecek ya da ekleyebilecek herhangi bir şey yoktu.
Jonginle bende ayrı ayrı kendi mutlu sonumuzu yazmıştık.

Burdan sonra üstüne eklenecek bir şey kalmıyordu bize.

"O zaman neden geri geldin?" Yüzünde gergin bir ifade vardı. Sanki beş dakika önce birini vurmuş ve yakalanacağım korkusu ile soluğu benim yanımda almıştı.

Kaşlarından birini kaldırdı. Bir cevap beklediğinin bilinci ile boğazımı temizledim. Fakat doğrusu verebilecek bir cevabım yoktu. Jonginle 1 haftalık anlaşma yaptım, 1 hafta içinde beni ikna etmesi gerekiyor mu diyecektim?

Hayır. İmkansızdı.

Onun yerine doğru kelimeleri bulmayı düşünerek alt dudağımı ısırdım. Kelimeler ben daha ne olduğu üzerine yeterince düşünemeden ağzımdan çıkıverdi.

"Yakında tekrar gideceğim." Dedim. Yüzüme en az onun ki karar kararlı bir ifade oturtmaya çalışırken. Tabi Taeminin tanrısal güzelliğine iliştirilmiş bir ifade ile benim ifademin gerçekciliği tartışılırdı.

Jongini bu yönden anlayabiliyordum. Köyde ki bütün kurtlarda, doğa üstü genlerinin getirdiği bir güzellik vardı. Tenleri ışıl ışıl, gözleri çakmak çakmak, özel bir defileden seçilmiş gibi hepsi Jonginin çevresinde dönüyordu.
Bu yönden Taemine aşık olması benim için süpriz bir olay olmazdı. Belki başkaları da vardı. Jongin yakışıklı bir Alfaydı. Jongin güçlü bir Alfaydı. Eğer aklımın gerisinde bir yerde, kısacık bir an bile benimle olacağını düşünmüşsem aptal olmuş olmalıyım.
Benim insani güzelliğim, tüm bunların arasında oldukça sönük kalıyordu.

"Gidecek misin?"

"Sonsuza kadar burada kalacağımı mı düşündün?"

Şaşkın ifadesine gülmek istedim. Bunu beklemiyordu. Pençelerini bilemiş, zırhlarını giymiş ve canımı yakacak bütün kelimeleri toplayıp gelmişti. Bir kargaşa beklediğini 10 metre öteden bile görebiliyordum. Benim kabullenmiş olmam onu dumura uğratmış olmalıydı.

"Her neyse. Jae'nin mama saati geliyor." Kollarımın arasında ki tombul bebeği hafifçe kaldırarak cümlemi vurguladım. Sanki Jae'yi yeni fark etmiş gibi yorgun bakışlarını kollarıma doğru çevirdi. "Bu yüzden gitsem iyi olur."

Bir cevap beklemeden arkamı döndüm. Bana göre söylenecek her şeyi söylemiş, kapanacak bütün defterleri kapatmıştım. Ama Taemin benimle aynı fikirde olmayacak ki, ben bir iki adım atar atmaz bana doğru seslendi. İki kelimesi beni olduğum yere civilecek kadar sert bir şekilde çarptı.

"Dinle beni." diye bağırdı. Öyle güçlü bir şekilde yükseltti ki sesini, dalda ki bütün kargalar havalandı. Arkamı dönüp yüzüne bakmadım. İşin şiddet boyutuna geleceğine o kadar emindim ki bakamadım. Kurda mı dönüşecekti, kaçmam için fırsatım var mıydı?
Belki de hayal güçüm sandığımdan daha fazla mesai yapıyordu. Zira ne kurda dönüştü, ne de beni yakalamak adına bir girişimde bulundu.

"Onu seviyorum Sehun." Derin bir iç çekme sesi duydum. Ağladığına neredeyse emindim. Fakat yüzümü ona dönecek cesareti kendimde bulamadım. "Onu sandığından çok daha fazla seviyorum."

Alpha BetWhere stories live. Discover now