012

4K 329 71
                                    

Bazen bir insanın aptal olmak için sebebe ihtiyaç duymadığını burada yaşarken öğrenmiştim. Buraya zorla getirildiğimde, kaçmaya çalışıp yakalandığımda ve elbette Jonginle seviştiğimde yeterince aptalca şeyler yaptığımı düşünüyordum. Fakat zamanla fark ettim ki, aptalca şeyler yapmak bi yana, Jongin tarafından aptal yerine konmak hepsinden daha kötüydü. Sonumuzu tahmin ettiğim halde kendimi ona teslim etmekte hiçbir sorun görmemiştim. Bu yüzden kendimi olabilecek en sert şekilde tekmelemek hatta belki yeterince cesaretli  olursam öldürmek istiyordum.

"Aptalsın Sehun."

Eşofmanımın uçlarını kıvırmış, ayaklarımı nehirin azgın sularına bırakmıştım. Durmadan koşuşturduğum için ayaklarımda rahatsız edici bir ağrı vardı. Ve ben soğuk suyun bi miktar iyi geleceğini düşünerek orada öyle dinlenmekte hiçbir sıkıntı görmemiştim.

Etraf son derece sakindi. Köy meydanı oldukça geride kalıyordu. Çocuk sesleri veyahut uluma seslerinden arınmış kafamı dinliyordum. Dışarıdan gören biri ağlama krizinin eşiğinden geçmiş olduğumu düşünmezdi. Dışarıdan gören biri eminim adama bak, nasıl da keyifli diye yorum yapmaktan çekinmezdi.

Birkaç kere tekrar kaçmayı düşündüm. Tekrardan gitme düşüncesi kafamda kendini tekrar tekrar oynattı. Lakin burada öğrendiğim şeylerden biri de sınır denen kelimeydi. Ve her sınır çizgisinde birer kurdun nöbet tuttuğunu bildiğim için durum tamamen umutsuzdu.

Gerçi sonra Jonginin beni zerre umursamadığı aklıma geldi. Eğer umursasaydı peşimden gelirdi. Bana sarılırdı. Her şey içinden çıkılmaz bir hâlde olsa dahi, bana her şeyin iyi olacağını söylerdi. Bunu yapmamıştı. Onun için nasıl da önemli olduğumu bu sayade görmüş oldum.

Bedenimi geriye doğru bıraktım. Gözlerim kapalıydı. Sırtıma doğru batan ufak çakıl taşlarının varlığını hissedebiliyordum. Psikolojik acının yoğunluğu öyle güçlüydü ki, fiziksel acı kendini önemsiz kılıyordu.

İnsan düşünmekten yorulabilir miydi?

Jongin işte bu şekilde bana düşüncelerimi sorgulatıyordu.

"Hâlâ yaşadığını görmek çok güzel Sehun."

Açık ara farkla delirdiğimi düşünmek ürettiğim ilk mantıklı seçenekti. Yavaş yavaş deliriyordum ve kafamım gerisinde bir yerlerde Jongini beklediğim için sesler duymaya başlamıştım. Üretebildiğim en mantıklı düşünce olmasının yanı sıra, gerçekleşmesini istediğim ilk düşüncedeydi.

Zira belirtmek isterim ki, delirmenin eşiğine dahi gelmişken duymak istediğim ses kesinlikle Chanyeol olmamalıydı.

Ama öyleydi işte. Nehirin hoyrat akışına karışan güçlü adım sesleri, dal parçalarını kırarak bana doğru yaklaşıyordu. Avına yaklaşan bir kurt gibi temkinli adımlarını, onu henüz görmesem dahi hissedebiliyordum.

Uzandığım yerde şaşkınlıkla doğruldum. Öylesine hızlı bir şekilde doğrulmuştum ki gözümün önünde siyah noktacıkların hızla dans etmesine engel olamadım. Baş ağrısı güçlü bir şekilde beynime saplandı.

Bakışlarımı hızla ağaçların etrafında gezdirmeden de edemedim. Delirdiğime dair somut bir kanıta ihtiyacım vardı. Ağaçlar ya da pençe şekillerine bürünmüş korkutucu dallar da bana pek yardımcı olmuyordu.

"Orada biri mi var?"

Bu sefer ayaklarım üzerinde yükselerek, nehirle bağlantımı tamamen kopardım. Paniklemek aptalcaydı.
Sınır bölgelerinde gezinen bir sürü kurt vardı ve herhangi biri topraklara adım attığı anda bundan ilk önce alfanın haberi olurdu.

Alpha BetWhere stories live. Discover now