004

5K 365 116
                                    

"Normalde böyle biri değildir" diye mırıldandı Yixing. Mutfak olduğunu düşündüğüm bir yerden aldığı sarı bezi kafamda ki kesiğe doğru bastırıyordu. Bakışlarında ki neşe çoktan kaybolmuş, tüm ilgisini hala kan sızdırmaya başlayan yarığa vermişti.

Nasıl biri değildir demek istedim. Normalde hiç görmediği insanları öldürmeye çalışmaz mı? Onların kafalarını yarmaz mı?

Kafamdan binbir türlü alaycı cümle film şeridi gibi geçti fakat odada ki 5 kişinin gözü de bende olduğu için düşüncelerimi kendime saklamak zorunda kaldım. İkisi hariç hepsi yabancıydı ama beni öldürmek için üzerime atlayan adamı da sayarsak yarısından fazlasını tanıyordum.

Orada, Yixing yatağın üzerine geçmiş başıma bakarken kin dolu gözleriyle beni süzüyordu. Ne yaptığımı bilmek istedim. Onu tanımıyordum. Neden buradayım bilmiyordum. Demek istediğim, birinin boğazına sarılabilmen için gerçekten iyi bir nedene sahip olman gerekir. Ve ben daha önce yolda bile görmediğim birine bu sebebi verecek kadar ne yapmış olabilirim onu merak ediyordum.

"Bu kadar gösteri yeter." Sessizliğini koruyan esmer adam mırıldandı. Sanki birkaç saniye önceye kadar beni öldürmeye çalışmıyormuş gibi sessi oldukça sakindi. Bakışları gözlerimde, burnumda ve dudaklarımda gezindi.

Sanki pazarda denk geldiği bir elmanın ne kadar da çürük olduğunu düşünüyordu.

"Yixing, şafakla birlikte bulduğunuz yere bırakın" Kapıya doğru yöneldi. Başka bir şey demeye ihtiyaç duymuyordu, odada ki dört kişinin bakışlarını görmezden geliyordu. Emrini vermişti ve şimdi köşesine çekiliyordu.

Koca bedeni kapıda gözden kaybolana kadar arkasından baktım. Bu durum hakkında ne düşünmem gerektiğini bilmiyordum. Evet, gitmek için son derece hevesliydim lakin ormanda ne kadar hayatta kalabileceğim tam bir muammaydı.

"Sen ona aldırma" İsmini bilmediğim bir çocuk Yixingi iteleyerek yanıma doğru yaklaştı. İfadesiz gözleri, sarı saçları ve tuhaf bir şekilde bebek gibi bi kokusu vardı. İnsanın yüzünü boynuna, kokunun kaynağına doğru gömesi geliyordu. "Alfa yeni gelen eşlerine karşı hep biraz saldırgandır. Zamanla sana da alışır." Gülümsedi.

Sanki dediği şeyler dünyanın en doğal şeyiymiş gibi sadece gülümsedi. Gülümsemesine karşılık vermek istedim ama dudaklarımı araladığımda ağzımdan çıkan ilk şeyin hıçkırık olacağı bilinciyle çenemi kapattım. O kadar çok şey yaşamışken, o kadar zaman kendimi tutmuşken şimdi ağlayamazdım.

Bu kadar göz beni ilgiyle izlerken onlara en zayıf tarafımı gösteremezdim. Bu kadar zayıf değildim.

Bi süre sonra Yixing de dahil hepsi beni odada yalnız bırakarak kapıda gözden kayboldu. Nereye gittiklerini sormadım ya da nereye gitmem gerektiğini. Aslında bir nebze de olsa rahatlamıştım. Odada ki eski yatağa doğru sokulmuş, yorganı kafama kadar çekmiştim.

Güçlü değildim evet. Ama yine de yorganın altında hıçkırıklara boğulurken de, güçsüzlümü bilen tek kişi olmanın rahatlıyla doluydum.

Annem ne zaman ümitsiz bir duruma düşsem, gözlerimi sıkıca kapatmamı ve sayabildiğim kadar hızlı bir şekilde 10'a kadar saymamı isterdi. O zamanlar çocukluğun getirdiği bir saflıkla her zaman buna inanmış ve ne zaman umutsuz olsam bu durumu tekrarlamıştım. Şimdi gözlerimi kapatıp 10'a kadar saydığım vakit, gözlerimi açacağım yerin yine bu küflü tavan olacağını bilmek beni dehşete düşürüyordu. Küçükken inandığım tüm saf şeyleri yerle bir ediyordu.

Gözlerimi araladım.

Soluk gri betondan bir tavan ve üstünde örümcek ağlarının ev sahipliği yaptığı bir lamba dışında hiçbir şey yoktu.
Hayır kabus değildi. Gözlerimi araladığım zaman yurt odamda olacağımı düşündüğüm tüm o zamanlar aslında zaman kaybından başka bir şey değildi.

Alpha BetWhere stories live. Discover now