008

4.3K 356 54
                                    

"Yixing"

Gamzeli çocuk yerden topladığı odunları bırakıp başını bana doğru çevirdi. Yüzünde hoşnutsuz bir ifade olduğunu görmek kısa bir anlığına karnımın kasılmasına sebep oldu. Yine de bu duyguyu bastırıp devam etmeye karar verdim.

"Neden herkes bana bakıyor?"

Köy meydanından az daha ileride bi alandaydık. Ağaçlar bu tarafta daha sıktı. Kışın en sert vakitlerinde olduğumuz için alfa bir grubu odun toplamaya göndermişti ve lanet olsun ki o grubun içinde ben de vardım. Kimsenin boş durmasına izin vermiyordu. Kimisini ava gönderiyor, kimisine tadilat işleri veriyordu. Benim gibi güçsüz olan kişileri de odun toplamak gibi salakca bir görev vermişti işte.

Yixing gamzesini göstererek gülümsedi. Samimiyetten uzak, derin alay içeren gülümsemesini görmek bugün onda bir sorun olduğunu düşündürdü. Yine de konuyu eşelemedim. Yarım saat önce gamzeli çocuğun kırdığı koca kütükten kalan parçaları toplamaya devam ettim.

"Bariz değil mi?" Diye mırıldandı. Aniden kucağında ki odunları yere bırakıp doğrulmuştu. "Alfa dün gece evinden çıkarken görülmüş"

Dudaklarımın alaycı bir şekilde yukarıya doğru kıvrılmasına engel olamadım. Bu sefer gülme sırası bendeydi. Muhtemelen bir şeyler yaşadığımızı düşünüyorlardı fakat bilmedikleri  şey bu dünyada ki son kişi olsa bile alfaya o şekilde yaklaşmayacağımdı. Bunu Yixinge açıklamak istedim ama gamzeli çocuğun beni dinlemek gibi bir  niyeti yoktu. Sanki yanında hiç bulunmamışım gibi başka tarafa dönmüş, işine benden uzak bir köşede devam etmişti.

Birkaç kere ona seslenmeyi düşündüm. Benimle alakalı bir sorunu varsa bunu halletmek istedim.
Ama yapamadım. Öfkeli halde ona yaklaşırsam, sağ çıkamayacağımın ihtimali beni durdurdu. Ben de odun işine bu sefer daha tembel bir şekilde döndüm.
Önümde neredeyse odundan ufak bir dağ yaratmayı başarana kadar da durmadım. Hayatında orman namına hiçbir şey görmemiş biri olarak iyi bir iş çıkardığımı düşünüyordum. Ve arada durup eserime gururla bakmadan da edemedim.

"Onu takma, çifteleşme zamanı yaklaştığı için huysuz davranıyor"

Başımı çevirip, kocaman bir tebessümle bana yaklaşan Luhanın görüntüsünü içime çektim. Kafasında papatyadan hoş bir taç vardı. Bir kurttan ziyade bir geyiği andıran adımları ile bana doğru yaklaşıyordu.

Terle kaplı bir vaziyette ve oldukça yorgun bir halde olsam da onun varlığı bana her zaman iyi geliyordu. Öyle ki bir an da bedenimde ki tüm ağrı buhar olup uçmuş gibi rahatlamıştım.

"Ne demek istediğini anlamadım ama sanırım bilmesem daha iyi"

Bu onun gülümsetti. Sanki dünyanın en normal diyoloğunu kuruyormuşuz  gibi yalnızca gülümsemekle yetindi. Yanakları da cömert bir pembe rengine büründüğünde sevimliliğince can vermek üzereydim.

"Seni biraz çalmaya karar verdim."

"Ne?"

Daha doğru dürüst bir tepki vermeme kalmadan bilediğimi sıkıca yakaladı. Ve küçük bedeninden asla beklenmeyecek bir güçle koşmaya başladı. Yan yana geldiğimiz zaman ondan güçlü ve çevik duran taraf bendim. Bacaklarım daha uzundu. Geçmiş yıllarda bir koşu tecrübem bile vardı. Fakat şimdi bakıyorum da, arkasında kalmış bir şekilde adımlarına ayak uydurmakta zorluk çeken taraf bendim. Bir geyik gibi dalların, çalıların üzerinden sekerken zavallı insan bacaklarımın da ona ayak uydurmasını bekliyordu.

Sonunda durduğumuz da, dal toplama işinin bulunduğu alandan epey uzaklaşmıştık. Ne tarafa doğru gittiğimizi bilmiyordum elbette, gözümün alabileceği her yer ağaçlardan ibaretten yön bulma duygum da en aza indirgenmişti. Söyleyebileceğim tek şey, bu tarafta ağaçların daha kalın ve daha korkutucu olduğuydu.

Alpha BetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin