026

1.3K 137 36
                                    

"Hazır mısın?" Simsiyah kaşlarını yukarıya doğru kaldırdı. Aramızda ki metrelerce mesafeden bile belli olan alaycı gülümsesi bir sırıtmadan farksızdı.
Başımı hayır der gibi salladım. Aldığım derin nefesler, yüzümde ki korku, onu her saniye bir tık daha çok zevke getiriyordu.

"Jongin." Ellerimi üstümde ki gri hırkanın çeplerine doğru attım. Hava bu gün diğer günlerin aksine soğuktu. Rüzgar şiddetini arttırdıkça kısık gözlerimin arasından onu görmek gittikçe zorlaşıyordu. "Bunun iyi bir fikir olduğunu sanmıyorum."

"Kendini savunmanı istiyorum. Sana birkaç hareket göstermemin nesi yanlış?"

"Senin bir tonluk bir kurt olup benim insan olmam?"

"Konumuz bu değil."

Konumuz tam olarak benim naneyi yememden ibaretti.
Dün oldukça güzel bir gündü. Jongin, Jae ve bana avladığı hayvanı göstermişti. İşaret parmağı ile parçaladığı yerleri gösterirken o an Jonginden daha güzel hiçbir şey görmediğime yemin edebilirdim. 'Dişlerimi boğazına geçirdim. Altımda bir hayli çabaladı, fakat nefesini kesmem yalnızca an meselesiydi.'

Jonginin kurduğu bu cümleyi hatırlarken ürpermeden edemedim. Güçlü bir ceylanı o şekilde yere serdiği düşünülürse, benim gibi birine yapabileceklerini hayal etmek en korkunç korku filmlerinde bile yer almıyordu.

Jongin elini ıslak saçlarının arasından geçirip geriye doğru taradı. Saçlarından dökülen su adem elmasına kadar düz bir çizgi halinde iniyordu. Korku filminin, sıkı bir +18 filme dönmesini izlerken ağzım kısa bir an için açık kaldı. Neyse ki bu ifadeyi umursamaz bir göz devirme ile gizleyecek kadar usta sayılırdım.

"Şimdiden soluğun kesildi. Bu kadar mı korkuyorsun?"

Cevap vermedim. Sonuçta beni etkilediğini bilmektense, ondan deli gibi korktuğumu bilmesi daha iyiydi. Aksi taktirde ağzından asla bunu düşürmeyecekti.

"Bir kurdu tamamen öldürmenin iki yolu vardır Sehun." Cevap vermememi umursamayarak devam etti. Ellerini göğsünde birleştirmiş keskin bakışları ile beni süzüyordu. O an Jonginin kurdu ile insan halinin bir hayli benzediğini fark ettim. İki tarafının bakışları da insana ölümü hatırlayacak kadar sertti. Ve insana hiçbir şekilde kaçamayacağını hatırlatıyordu. Daha dövüşmeye başlamadan tüm silahları yere atmak, kalkanı bırakmak ve teslim olmak istiyordunuz.

Jongin daha savaşmadan avına umutsuzluğun tohumlarını ekiyordu.

"Bunun ilk yolu." İşaret parmağını boynuna doğru götürdü. Şah damarının hemen üstünde gezinen parmağı mesajı anlamam için yeterince açıktı. "Boğazını parçalamak."

"Dişlerini olabildiğince derine geçirmeli ve parçalamalısın. Boğazından olup oluk kan aktığını hissedene kadar geri çekilmek yok."

"Jongin. Ben bir insanım. Bunu nasıl yapmamı bekliyorsun?"

Sanki küçük bir ayrıntıdan bahsediyormuşum gibi omuz silkti. Sert bakışlarının olması gereken yerde muzip bir tını vardı. "Sen bir yolunu bulursun."

Gözlerimi devirdim.

"İkinci yol ise, mührünü öldürmek."

"Mührünü mü?"

Başını salladı. "Biz kurtlar için eşimizden daha önemli hiçbir şey yoktur. Mührümüz ölürse, biz de ölürüz."

Demek istediğini anlamıştım. Bir kurdun eşini öldürmekten bahsediyordu. Kurtlar tek eşli yaratıklardı. Hayatları boyunca kurdu birini seçerse, ölene kadar ona mahkum olmak zorundalardı. Ama ben bu kadar acımasız biri değildim. Hiçbir suçu olmayan birini öldürmektense, neden biraz erkeklik yapıp adamla birebir kapışmıyordum ki?
Bakışlarım kısa bir an için Jongini buldu. Sırf intikam için birinin eşini öldürüp öldürmeyeceğini düşündüm. Öldürmez dedim önce. Jonginin bile başkasının hayatına saygısı olduğunu düşünüyordum. Fakat bu düşüncenin kalıcılığı aklımda rüzgârla dağılan polenler gibi savruldu.

Alpha BetWhere stories live. Discover now